~BEN~

103 7 1
                                    

Ben Rüya. . Rüya gibi bir hayattan kabus gibi bir hayata adım atan insanın hikayesi bu. Sizde bu hikayenin değerli izleyicileri.. Kabusuma hoşgeldiniz..

2 yıl önce; kabus günü
O benim çikolata kokulu prensimdi.

"Anne kesin bayılıcam ben. Off kesin. Ne yapıyım? Atlasam? Bayılsam? Amannn. Offf. Ya kahveleri dökersem?"

"Rüya sakin ol! Hiçbişey yapmicaksın! Hiçbişey olmicak. Sakin. Dökersen de sileriz. Sakin olman lazım. Al şimdi giyin hadi elbiseni."

"Tamam."

Kabine girip mini  bordo, arkasında kısa bir kuyruğu olan elbisemi üstüme geçirdim.

Kapının dışında beni bekleyen annemin yanına geçip etrafımda döndüm. Heyecandan ölüyordum. Birazdan bayılabilirdim. Annemin gözleri dolmaya başlayınca yüzünü ellerimin arasına alıp;

"Ya annem ağlama. Hem sen demiyo muydun? Evlen de kurtuliyim senden diye? Hadi sevinmen lazım. Hem ben daha evlenmiyorum. Evlenince de tam yanındaki evde oturucam. Yani sıkıntı yok?"

"Seni çok seviyorum kızım."

"Bende seni seviyorum."

Sıkıca sarılırken içeri koşarak Aslı girdi. Bizi öyle görünce ellerimizi birbirimizden ayırıp;

"Sizi tek bırakmamam lazımdı. Yoksa oturur bütün gün ağlarsınız. Saçmalamayın ya. Evlenirken bende ağlıcam ama şimdi ağlanmaz. Hadi rüya bakim sana!"

Ona da sarılıp geri çekildim. Onun için de etrafımda dönerken o çığlık atıyordu. Rüya gibi bir gündü bu gün.

Evet anlicağınız üzere istenmeye geliyorum. Hayatımın anlamı geliyor. Henüz 17 yaşında olmama rağmen istenmeye geliyorum çünkü Burak ile doğduğumuzdan beri birlikteyiz. Biz birbirimiz için yaratılmıştık. Bizde bunu resmileştirmek için sadece söz yapıcaktık. Evet acele ettik ama pişman değiliz. Birbirimizin herşeyleriyiz..

Saçımı dalgalandırıp serbest bıraktıktan sonra hafif bir makyaj yaparak bordo bir ruj sürdükten sonra hazırdım. Aslı bana beyaz boyunluk kolyemi takarken bende beyaz topuklu ayakkabılarımı giyinmeye çalışıyordum. Öyle bir heyecan vardı ki evde. Pardon ev demişim. Bende.. Ben dışında herkes rahattı. Ben ise aklımda binlerce senaryo oluşturuyordum.

Kapının çalması ile merdivenin sonunda donakaldım. Elim daha çok titremeye başlayınca sevinçten ve heyecandan çığlık atmak istiyordum. Kaç kere Burak o kapının arkasında oldu ama bu kadar heyecanlandırmadı beni. Hatta bir keresinde küçük çocukların toplarına vurup kaçınca 10 kişilik çocuk çetesi onu kovalamıştı ve o da çocuklar benimle iyi anlaşıyor diye kapıma gelmişti. Heyecan ile kapıyı çalarken göğsünü kapıya dayadığından kalbinin sesini ve ritmini hissetmiştim. O zamandan beri onun kalbinin atışına daha çok bağlandım ve şükrettim. O benim çikolata kokulu prensimdi. O benim herşeyimdi.

Ben böyle düşüncelere dalmışken arkamdan aslı boynumdaki tikime dokunup beni kendime getirirken

"Evin kızı sensin bebeğim senin kapıyı açman gerekiyor." diyordu. Evet o an gelmişti.

Titreyen ellerim ile kapıyı açarken içimden bildiğim duaları okumaya başladım. Kapıyı açtığım anda ise burağın anne babası önde burakta arkadaydı. O da dua okuyordu. Mimiklerinden anlıyordum. O ve ben bu tür şeylerde çok heyecanlanırdık zaten. Kapıyı açtığımı görünce beni baştan aşağı süzdü. Bizim rengimizdi bordo. En sevdiğimiz renkti. Bilerek bu elbiseyi seçmiştim zaten. O beni süzerken bende onu süzüyordum. Elinde çikolata ve çiçek o kadar şirindi ki. Saçlarını her zamanki gibi,  benim sevdiğim gibi dağınık bırakmıştı. Çünkü biliyordu onun saçları düzenli olsa bile gelip saçlarını karıştırıp dağıtırdım saçını. Üstünde ise beyaz bir gömlek üstüne siyah deri ceketi altında da siyah kot pantolu vardı.  Takım giymekten nefret ederdi. Sadece düğünümüzde giyineceğine dair kendine söz vermişti. Ama bu hali ile bile şık duruyordu. Daha çok bekletmeden ailesi ile selamlaşıp onları salona yönlendirdim. Burak yanıma gelip elindeki çiçek ve çikolatayı bana verdikten sonra amin anlamında elini yüzüne sürdü. Ben bu hareketine kıkırdarken

KABUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin