⋆Bölüm 14: "Patron sen olacaksın"⋆

150 32 8
                                    

Düşünceleri ile apayrı bir boyutta kendi kendine çözüm aramakla meşgulken, tahta parkeye sürüyerek ses çıkarmaktan çekinmediği terlikleriyle yavaşça odasına doğru ilerliyordu. Öğrendikleri çoğaldıkça eksikler de artıyor, boşluklar daha çok göze çarpar oluyordu sanki. Tek başına düşünmek onu bir sonuca çıkartmıyordu.

Elindeki bir bardak suda önce kısa bir göz gezdirip sonrasında tek dikişte içti ve adımlarını aniden durdurdu. Belki de yardım alması gerekiyordu. Madem tek başına bu işi çözemiyordu, her şeyden haberi olan ortağı ne güne duruyordu ki?

Başını yavaşça yanında kalan kapıya çevirip kararsız bakışlarla izledi. Jungkook'tan yardım istemek iyi olabileceği kadar kötü de olabilirdi. Gencin vereceği tepkiyi kestiremiyordu. Buna rağmen kötü ihtimali göze alarak kapının yanına kadar ilerledi ve iki kez tıklattı. İçeriden yükselen umursamaz "Gel," çağrısı, harekete geçmesi için yeterli olmuştu.

Yavaşça aralayarak başını içeriye doğru uzattı kapıdan. Jungkook yatağında yayılmış, başüstü kulaklıkları ve elindeki tabletiyle adeta dünya ile olan bağlantısını koparmıştı. Yoongi'yi içeriye kabul etmesine rağmen sanki adamın orada olup olmamasını umursamıyor gibiydi.

"Konuşmamız gerek," dedi Yoongi, tamamen içeri girip kapıyı arkasından kapatırken.

"Konu nedir?" 

"Park Jimin'in otuz yıllık geçmişi." Konunun, gencin ilgisini cezbettiği açıktı. Elindeki tablet bilgisayarın ekranını kilitleyerek başucundaki komodinin üzerine bıraktı ve uzandığı yerden doğrulup Yoongi'nin de oturabileceği kadar alan açtı. Genç adam onun yanına doğru gelip kendisi için açılan yere otururken ise bakışları etrafında geziniyordu. Dağınık ama ikisinden başka yaşam belirtisi gösteren hiçbir canlının bulunmadığı boş odasının insan sığabilecek her noktasında göz gezdirdikten sonra tek kaşını kaldırarak yanındaki adama döndü tekrar.

"O, şu an burada mı?" Yoongi başını olumsuz anlamda salladı. Normalde asla yanından ayrılmamasına rağmen birkaç saattir yalnız olduğuna emindi. Yalnızlığın verdiği fırsatla uykusu gelecek kadar çok düşünmüş, son anda salonun süslü ve uyumak için hiç uygun olmayan koltuklarında sızmadan önce son anda kendine gelmişti.

"Peki, anlat bakalım neymiş şu gizemli geçmiş..." 

"O..." Başlamasına rağmen nasıl devam ettireceğini bilemediği cümlesini yarıda bırakıp, Jungkook'tan deli damgası yemeden açıklayabileceği bir plan oluşturdu kafasında. Ardından kaldığı yerden devam etti. "...Sizin de dediğiniz gibi, ölmemiş. Bir büyüyle bu hale gelmiş. Yani, aklım almıyor. Bir büyücü, Park Jimin gibi bir iş adamından ne ister ki?" Annesi olduğu ayrıntıyı hiç katmamıştı. Zaten kendisini doğduğu anda terk eden ve bunca zamana kadar bir kez bile görmediği bir kadını nasıl anne diye sahiplenebilirdi ki?

"Jimin amca büyük bir iş adamı olduğu için, onu ortadan kaldırmak isteyen rakipleri parayla yaptırmış olamaz mı büyüyü? Sonuçta falcılık, büyücülük böyle işliyor. Sen parayı götürürsün, onlar da yapar." Yoongi'ye göre genç sözlerinde fazlasıyla haklıydı. Elinin birini çenesine götürüp düşündüğünde hep yaptığı gibi çenesini kaşırken "Park Jimin'in en büyük rakibi kimdi," diye sordu yanındaki gence yönelik.

"Tam emin değilim ama sanırım Kim Namjoon'du. Zaten Jimin amca ortadan kaybolunca ve babası ölünce büyük bir yükselişe geçmişti." İşte bu, diye geçirdi içinden. Bütün oklar, birleşen işaretler Kim Namjoon denen adamı göstermişti birden. Gözlerini boş duvardan çekerek Jungkook'a döndü tekrar.

"Peki böyle bir durumda ne yapabiliriz?"

"Büyülerin bozulduğunu herkes bilir. Sadece bunu yapmak için büyücüyü bulmalıyız. Eğer şüphelimiz Kim Namjoon'sa, yerini sorgulama işine ondan da başlayabiliriz." Boğazına aniden oturan yumru, nefesini kesmişti. Annesini görmek mi? Bu belki de en son istediği şeydi şu anda...

Fakat yıllar geçtiği için annesi zaten onu tanımayacaktı. Bir ihtimal, hiçbir şey olmamış, onu tanımıyormuş gibi yaparlarsa o zaman işin içinden kolayca sıyrılabilirdi. Annesini sevmiyordu. Daha tanımadan sevmemişti. Kötü bir işi, kötü bir kişiliği vardı ona göre. Kendisinin dünyaya gelmesinin bile bir hata olduğundan emindi.

"Öncelikle Kim Namjoon olup olmadığından emin olmalıyız. Direk sorgulayarak şüpheleri üzerimize çekmek mantıksız bir hareket olur." 

"Sanırım onunla iş yemeği bahanesiyle bir görüşme hazırlayıp Jimin amca hakkında sorular sormaktan başka çözüm yolun yok." Yoongi yüzüne memnun bir gülümseme yerleştirip, küçük bir çocuğun başını okşar gibi karşısındaki gencin saçlarını karıştırdı.

"Aferin Jungkook, düşündüğümden fazla zekisin." Saçlarının bozulmasından yakınmaya başlayan Jungkook, parmaklarıyla karışan saç tellerini düzlemeye çalışırken evin içinde bir zil sesi yankılanmıştı. Yoongi beklediği kişinin sonunda geldiğini düşünerek ayaklandı ve hızlı adımlarla dış kapıya doğru ilerlemeye başladı. Uzun ve görkemli merdivenlerin sonunda görüş açısına girmişti kapı. Gelen kişiyi daha fazla bekletmemek adına biraz daha hızlandı ve büyük dış kapının kolunu indirip açılmasını sağladı.

Tahmin ettiği gibi aralanan kapının arkasında, irice açtığı gözleriyle büyülenmiş gibi etrafı inceleyen Taehyung girmişti görüş açısına. Kapının açıldığını fark ettiği anda eğilerek selam verdi ve iki yanına bıraktığı büyük valizlerini tekrar kavradı.

"Vay canına, bu ev gerçekten..." Bir süre doğru kelimeyi aradıktan sonra "İnanılmaz," diye atıldı. "Gerçekten, burada kalmama izin verdiği için teşekkürler Yoongi ağabey." Yoongi gülümseyerek karşılık verdi ve kapının önünden çekilerek Taehyung'un daha rahat içeri geçmesi için alan açtı. 

Büyük valizlerini zorlandığı belli olsa da, çok da önemsemeyerek içeri kadar taşıyıp merdivenlerden inen şahsa döndü Taehyung. Jungkook için habersiz olan misafir şaşırmasına neden olmuştu. Meraklı bakışlarını Yoongi'ye çevirdi anında. Bu tavrı ise Yoongi'de açıklama isteği uyandırmıştı.

"Jungkook, bu Taehyung. Bize işlerimizde yardımcı olacak yeni ortağımız. Taehyung, bu da Jungkook, bahsetmiştim sana." Taehyung anında onaylayıp Jungkook'a eğilerek selam verince, genç de istemsizce karşılık vermişti. Yoongi'nin bir temsilci bulacağından bahsettiğini hatırlıyordu fakat bu kadar hızlı olmasını beklemiyordu.

"Tanıştığımıza memnun oldum Jungkook." Yoongi, Taehyung'u merdivenlere doğru yönlendirdi. Bir an önce onu odasına götürmek ve yerleşmesini sağlamak istiyordu.

Merdivenlerde yan yana ilerlerlerken "Biraz erken gelmişsin, yarın geleceğini düşünmüştüm," diyerek sessizliği bozan taraf oldu Yoongi.

"Düşününce orada bir işimin olmadığını fark ettim ve en kısa zamanda geldim. Hem, bir an önce harekete geçmemiz gerektiğini söyleyen de sen değil miydin?"

"Haklısın. İşte odan burası. Bir şeye ihtiyacın olursa bana gelmen yeterli. Hemen yan odadayım." Taehyung adımlarının bitişindeki oda kapısındaki bakışlarını Yoongi'ye çevirerek "Teşekkür ederim ağabey, her şey için," dedi samimiyetle. "Sana yarımcı olabilmek için elimden geleni yapacağım."

"Ah, o konu açılmışken..." Taehyung merakla tek kaşını kaldırdı ve Yoongi'nin cümlesini tamamlamasını bekledi. Genç adam önemli bir şey söyleyecek gibi duruyordu.

"Oyunculuk eğitimin olduğunu öğrendim Taehyung." Taehyung, Yoongi'nin bunu bilmesine şaşırsa da bozuntuya vermeden onaylar bir mırıltı çıkarmıştı.

"Evet, zamanında öyleydi. Ama bana bir iş imkanı sunmadı. bu yüzden ben de para kazanabileceğim bir işe girdim. Sen bunu nereden öğrendin?" 

"Özgeçmişinde okumuştum." Taehyung anladığını belli etmek için iki kaşını kaldırdı ve başını onaylar gibi salladı. 

"Ama bunu sana sormamın farklı bir nedeni var." Merakla "Nedir," diye sordu Taehyung. Oyunculuğu ne işe yarayabilirdi ki?

"Seninle çalıştığımız süreç boyunca ön planda olacağını biliyorsun. Senden isteğim, benim yerime geçmen." Yoongi'nin kararlı çıkan sesi Taehyung'un afallamasına neden olurken "Nasıl yani," dedi anlam veremeyerek. Bu işin tahmin ettiğinden daha derin olduğunu yavaş yavaş kavrayabiliyordu.

"İş boyunca, patron sen olacaksın. Kim Taehyung olarak..."

❈The Puppet↠myg+pjm❈Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin