Onuncu sınıfın ortasından beri bir söylenti dolaşıyordu. Kimsenin ciddiye aldığı yoktu. Rivayete göre, yeni bir okul yaptırılıyormuş. Adrese göre, yeni açılan okula öğrenciler nakledileceklermiş, falan filan. Hesaplamalara göre, Tuana da nakil gidecek öğrenciler arasındaydı. Öğretmenlerden değil de öğrencilerden bu haber duyulduğu için kimse ciddiye almıyordu. Ama Tuana paniklemeye başlamıştı. "Ben bu okula zaten zor alıştım, yeni bir okul da ne?" Diye düşünmeye başladı. Gerçekten de zor alışmıştı. Arkadaş çevresi, öğretmenleri, okulu onun için bütün olarak bir aile olmuştu. Tuana; hırçın, asi ve dışa karşı soğuk gözükse de aslında kendi içinde pamuk gibiydi. En ufak şeyden etkileniyor, her şeye olumsuz açıdan bakmaya başlıyordu hemen. Peşin peşin, "Ben üstesinden gelemem, ben yapamam." Diye düşünüyordu. Bu okul meselesinde de durum farklı değildi. Aslında şöyle bir oturup düşünse "Zaman öyle ya da böyle geçiyor; ben oturup beklesem de, bir şeyler yapsam da.. Alışamam diye ağlasam da geçecek, ben bunu yaparım dersem de geçecek hatta daha mutlu geçecek. Ve şu an geri gelmeyecek, 'Şu an geri gelmeyecek' diye düşündüğüm an da geri gelmeyecek tam olarak şu an da geri gelmeyecek..". Ama kaç kişi böyle düşünebiliyor ki? Kaçımız bunu düşünüp de bize bir kere verilmiş olan şu hayatı dolu dolu geçirmeye çalışıyoruz. Hep, geleceği düşüne düşüne şu anı öldürüyoruz. Yarın hiç gelmeyecek ve biz hep bugünü yaşayacağız. Önemli olan bugünü; yapbozun parçası yapıp, ardımızda bıraktığımız günlere "İşte bu benim hayatım, benim yaptıklarım, benim başarısızlıklarım, benim başarılarım, benim gözyaşlarım, benim mutluluklarım." diyebilmek.
Onuncu sınıf bitti. Tuana'nın birçok arkadaşının flört ettiği birileri olmuştu, sevgilisi olan arkadaşları vardı. Güzin ve Tuana bu olayların dışında kalmıştı istemsizce. Onlar da bazen kendi kendilerine düşünüyordu, "Bir gün bizim hayatımıza birisi girecek mi, nasıl birisi girecek acaba?". Ama Tuana yıllar sonra sürekli kuracağı "Ben yüzyıl öncesinde yaşamalıymışım." cümlesinin temellerini atan türden fikirler oluşturmaya başlamıştı. Birçok insana, bu genç kızın düşünceleri değişik gelebilirdi. Kimseye bu düşüncelerinin hesabını verecek de değildi. Planlarla yaşayan kızımız hayatına girecek kişiyle ilgili de bir şeyler düşünmüştü elbette. Her şeyi planlamış bir insanın, bunu es geçmesi beklenemezdi. "Hayatımda sadece bir kişi olsun; insanın birçok arkadaşı olabilir, dostu olabilir ama hayatında o güzel anıları biriktirdiği insan tek olmalı. Her şeyin bir anlamı olmalı. Hayatı boyunca yağmurlarda sadece onunla yürümüş olmalı, sinemaya onunla gitmiş olmalı, sadece onun göğsüne başını koymalı, sadece onun ellerini tutmalı..." diye düşünürken bu liste uzayıp gidiyordu öylece. O yüzden üniversiteye gidene kadar kimseyle flört etmeme, sevgili olmama konusunda kararlıydı. Bu karar doğrultusunda arkadaşlık dışındaki her şeye duvarlar ördü. Bu da bir seçimdi, gerçekleştirmesi zor bir seçim. Bunca anlamı yükleyeceği güzel bir insan çıkaracak mıydı hayat karşısına? Henüz 17 yaşında, evden okula okuldan eve giden, ailesine gönülden bağlı masum bir kızın tozpembe düşüncelerindeki gibi; onun kıymetini, masumiyetini, güzel düşüncelerini, iyiliğini, kalbinin derinliklerini anlayabilecek bir insan çıkaracak mıydı hayat karşısına? Birçok şeyden soyutlamıştı kendini, gerçekten sürekli ders çalışıyordu. Biraz kaytarmak istese "5 yıl sonrasını düşün, 5 yıl sonrasını düşün!" Diyordu sürekli. Hayat; ona mükemmel bir aile vermişti. Ailesine layık bir çocuk olmaya çalışıyordu. Okuldan kaçmamıştı mesela, kaçmaya yeltenmedi de aklından bile geçirmedi. Daha şimdiden düşünmeye başlamıştı ama "O nerede acaba, şimdi ne yapıyor, yanında kim var?". Bunları düşünmek bile risk değil miydi aslında. O var mıydı gerçekten? O düşündüğü gibi onun temiz düşüncelerini anlayacak, onu üzmeyecek bir insan var mıydı karşılıklı olarak birbirlerine sevgiyle bağlı olacakları? Bu da bir kumar değil midir aslında? Hayatı planlamak gibi, Anadolu Lisesi'ni planlamak gibi, Hukuk Fakültesine gitmeyi planlamak gibi.. Lisenin de fakültenin de başka alternatifleri olup da daha güzel bir yola sürükleyebilir hayat Tuana'yı. Hatta Anadolu Lisesi'ne gitmemesi onu gerçekten daha güzel bir yola saptırmıştı. Hukuk Fakültesi ne olur bilinmez ama "iyi bir adam"ın alternatifi olmaz hayatta. Karmakarışık olmuş bu dünyada, Tuana gibi iyi olmak için gönülden mücadele eden bir kızın karşısına dualarındaki adamı çıkaracak mıydı hayat ?