Yanlış Hesap Yağız'dan Dönermiş

18K 1.3K 232
                                    

Numarayı çevirdim. Ve ahizeden gelen " Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz." Anonsu ile hayatımın en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşadım. O an tek telefon hakkımı kullandığımı ve sonsuza dek burada tıkılıp kalacağımı düşündüm. Allah'ım kötü yola düşmek istemiyorum... Gece telefonunu kapatan insan evladı mı kaldı artık? sen hangi çağda kaldın Leyla?

Kalbim bir psikolojik delinin kriz anındaki heyecanı ile atarken göz ucuyla polis memuruna baktım. Önündeki kahve fincanı ile ilgilenirken bana bakmıyordu bile. Titreyen ellerimle, acele bir şekilde telefonumu karıştırmaya başladım. Ablamın telefonuma zorla kaydettiği numaraya baktım. Lazım olur demişti ablam, dursun demişti. Derin bir nefes aldım. Bu yaptığım o an için bile aptalca gelse de başka bir ihtimal göremiyordum. Rehberdeki isme tıkladım ve arama tuşuna bastım.

Çalıyordu! Uzun uzun defalarca çaldı telefon. Uyuyor muydu? Yoksa bana kızgın olduğu için mi açmamıştı? Belki de numaram kayıtlı bile değildi de gece gece arayan bir sapık zannetmişti. En azından çalıyordu, bu da bir şeydi sonuçta.

Kısacık zaman diliminde beynimi yoran binlerce senaryoyu ürettikten sonra telefonu uykulu ve şaşkın bir ses " Alo" diyerek açtı. En sevdiğim şarkının nakaratını söylüyordu sanki mübarek!

" Alo, Yağız?" dedim çekingen ve ürkek bir sesle. Aslında sesim ağlamak üzere olan bir insanın boğuk ve titrek haliyle çıkmıştı belki de.

" Yâren " dedi şaşkınlıkla " Bir şey mi oldu?"

Derin bir nefes aldım içime. Senden kaçarken yine senin ellerine düştüm diyebilir miydim?

" Şey... Ben..." diye gevelemeye başladım.

" Ne oldu kızım çabuk söylesene! Gecenin bu saatinde sesimi duymak için aramadın herhalde!" Sesi canlanmıştı çiyanın. Sarı sapık!

" Ben karakoldayım da, kimliğim de yok. Beni alacak biri lazımmış." Nefes almadan birkaç cümle sarf etsem de durumu nasıl açıklayacağımı bilemiyordum. Ben pavyonların önünden geçiyordum gecenin üçünde, sarhoş kavgasına karıştım birkaç konsomatrisle kanka olduk nezarette yatıyoruz kardeş kardeş. Nasıl denirdi ki?

" Sen benimle dalga mı geçiyorsun küçük cadı?" Evet, artık sesi oldukça net, canlı ve gür çıkıyordu. Telefonu kulağımdan hafifçe uzaklaştırmam bile gerekmişti.

Konuyu çok fazla uzatmadan hangi karakolda olduğumu sordu ben de yanımdaki memurdan aldığım bilgiyle cevap verdim. " Tamam, geliyorum hemen." Dedi. Buna sevinmeli miydim? Yoksa korkmaya şimdiden başlamalı mıydım?

Telefonu kapattıktan sonra beni nezarethaneye geri götürdüler ve gergin bekleyişim başladı. Bayanlar hala dip dibe yatarak uyumaya ve yurttan sesler korosu gibi melodik sesler çıkarmaya devam ediyordu. Bazıları uykusunda konuşuyordu. " Paramı ver ulan!" diye bağıran ya da " Kova doldu suyu kapat" diyenler vardı. Benimse gözümde gram uyku yoktu. Keşke uyuyabilseydim bu kadar rahatlıkla.

Düşünüyordum. Ben neden Yağız'ı aradım? Bir insan neden durup dururken kendi topuğuna sıkar? Denize düşen yılana sarılıyordu gerçekten. Boğulurken çırpınan, çırpınırken mantıklı düşünemeyen bir insandan farksızdım. Yağız'ın bana neler yapabileceği konusunda hayal gücümü zorlayamıyordum bile. Belki döverdi, belki kuytu bir köşeye çeker kafama sıkardı. Belki abime babama teslim eder elini kirletmezdi bile. Belki de hiç gelmezdi beni almaya. Hepsini yapabilirdi. Çünkü o; Yağız'dı. Asık suratlı meymenetsiz, soğuk nevale, öfke dağlarının prensi, sağı solu belli olmayan bir adamdı. Çünkü o; ömrümün lanetiydi!

YârenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin