Müge Anlı

18.6K 1.4K 271
                                    


O gün öğlene doğru doktor tekrar gelmiş ve Yağız'ı kontrol etmişti. Gelişmeden memnundu, korktuğumuz gibi olmadığını ve Yağız'ın umduğundan çabuk toparladığını söyledi. Muhtemelen birkaç güne eski gücünü toplar diye ekledi. Seher hemşire ise akşama kadar kalmış ve Yağız'ın kendini biraz daha toparlamasını beklemişti. O ilgilenirken ben daha çok aşağı katta dolanmayı tercih etmiştim. Zaten Yağız da uyuyordu bolca. Salih abi de salona çökmüş ve arkadaşını yalnız bırakmamıştı.

Yağız işe gitmeyince herkes telaşlanmıştı. Gün içinde birçok kişi telefonla beni aradı. Yağız'ın annesi de arayanlardandı. Hepsine biraz üşütmüş olabileceğini dinlenmesi gerektiğini, birkaç güne toparlanacağını söylemiştim. Sonuçta Yağız kimseye durumundan bahsetmemeyi tercih ediyorsa buna saygı duymaktan başka seçeneğim yoktu benim de. Hem ne olduğunu doğru dürüst anladığımı da söyleyemezdim.

Zaten Yağız'ın hasta olduğunu henüz kabullenebilmiş de değildim açıkçası. Yani onun güçlü ve sağlam bir duruşu vardı benim hafızama kazınan. Şimdi o görüntü bulanıklaşmıştı. Gördüğüm resim görmek istediğimle aynı değildi artık. Kendi çizdiğim o resmin renkleri, çizgileri bir bir akıp kayboluyor yerine hiç beklemediğim bir suret çiziliyordu tanımadığım bir el tarafından. Bunu hazmetmek kolay değildi.

Akşamüstüne doğru herkesi yolcu etmiştim evden. Seher hemşireyle beraber çıkmıştı Salih abi. Bir şey olursa aramam için tembihlemişti sık sık. Yağız'ın birkaç gün daha dinlenmesi gerekiyordu. Ama iyiydi artık sadece vücudu biraz dirençsiz kalmıştı. Tehlikeli zamanını atlatmış şimdi kendini toparlama kısmına gelmişti. Salih abiye Yağız'a iyi bakacağıma dair söz verdim ve bir şey olursa ilk arayacağım kişinin o olduğunu söyledim. Zaten başka kimi arayabilirdim ki?

Ev acı bir sessizliğe büründüğünde gün içinde kapısına bile yaklaşmaktan kaçındığım odanın önünde buldum kendimi. Kalbim ağzımda atıyordu sanki ellerim hastalıklı gibi titriyordu. Yağız'ı uyurken çok görmüştüm salonda. Ama böyle hasta yatağında görmek içimi acıtıyordu. Hem onu böyle görmek istemiyor hem de deli gibi merak ediyordum durumunu.

İçeri girdiğimde krem rengi nevresim serili yatağında açık mavi kıyafetinin içinde, solgun yüzü ile oturmuş televizyonda haber izleyen Yağız'ın görmüştüm. Ordaydı. Yatağında uzanıyordu. Sanki içimde serin yeller esiyordu. Şükür dedim, bu haline de şükür.

Yağız içeri girdiğimi fark edince elimdeki tepsiye baktı şaşkınca.

" Sana çorba getirdim." Dedim ve elimdeki tepsi ile yatağa doğru yanaştım. Yağız yataktaki duruşunu düzeltmeye çalışırken yüzünde belirgin bir sıkıntı hâkimdi. Tepsiyi yandaki sehpaya bırakıp arkasındaki yastığı düzelttim ve doğrulmasına yardım ettim.

" Neden?" dedim söylenir gibi " Neden bu kadar güçlü görünmeye çalışıyorsun ki?"

Kısa bir süre sessizce durdu, düşündü. Gözlerini gözlerimden kaçırırken " Çünkü güçsüzüm" diye mırıldandı. Kendince çok büyük bir itiraftı bu. Ve benim duymayı hiç beklemediğim bir şeydi.

Çünkü güçsüzüm...

Beynimi delip geçmişti bu cümle. Beynimden hızla kalbime inmiş ve oraya saplanıp kalmıştı sanki.

Başımı önüme eğdim. " Ben öyle demek isteme..." diye mırıldanırken sözümü kesti.

" Tüm çocukluğum bana acıyan, hastalıklı ve aciz bir insan muamelesi yapan kişilerin etrafında geçti. İnsanlar bana bakarken bile üzerimde bir ağırlık hissederdim. Hastalığım sırtıma yapışmış bir kambur gibi herkesin gözüne batıyordu. Bana yük oluyordu."

YârenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin