GÜLLER

68 11 4
                                    

  Bomboş bir sokakta yere düşen yağmur damlalarına eşlik edercesine çıkıyordu ayak seslerim. Gene uykusuz, gene yorgun ve gene mutsuzdum. Kulağımda çalan 'Best Of Me' şarkısı ile okula doğru yol alırken dönüp etrafıma baktım ama kimse yoktu. Okula giden yolda yalnız olduğum gibi hayat yolunda da etrafımdaki onca insana rağmen yalnızdım. Bu bana acı vermiyordu, alışmıştım. Gene okula gireceğim, sahte sahte gülerek, çok mutluymuşum gibi sırama oturacak ve son dinlediğim şarkıyı içimden mırıldanacaktım diye düşünürken varmıştım bile. Sınıfa doğru isteksizce yol aldım. Sınıfın kapısını açmadan önce yüzüme gerçekçi bir gülümseme yerleştirdim. Sonra bütün gücümü toplayarak içeri girip

  "Günaydın! Biliyorum beni çok özlediniz." dedim.

   Farklı kişilerden gelen cevapları dinliyormuş gibi yapıp yerime geçtim. Yanımda oturan sıra arkadaşımla şakalaştım. Okula gelmemin tek sebebi sayısal dersleri sevmemdi. Hocanın girmesiyle başlayan derse odaklandım

   Aptal veledlerle dolu okulun çıkış saati sonunda yaklaşıyordu. Dersin bitmesine beş dakika kalmıştı. Cebimden düğümlenmiş kulaklığımı çıkarttım ve çözmeye başladım. Zilin çalmasıyla sınıftan insana yakışmayacak bir şekilde çıkan aptallar sürüsünü izledim. Bazen onlar için dua ediyorum, tanrı onlara acıyıp akıl versin diye. Okuldaki sözel derslerden daha çok nefret ettiğim şey ise okul çıkışında yürüdüğüm yolun çok kalabalık olması. Kalabalıktan nefret ederim. Ne zaman kalabalık bir yerde olsam elim ayağıma dolanıyor çünkü nefes alamıyorum ve daralıyorum. Kendimi çok küçük bir kutuya kapanmış gibi hissediyorum. Böyle bir durumda bana iyi gelen şey içimi açan bir şarkıyı son ses açıp, kimseye aldırmadan hayallerimin içinde kaybolarak o kalabalık yolda ilerlemekti.

   Eve vardım internette gezdim ve boş boş oturdum. Birden gözüm karardı,başım döndü. Devamını hatırlamıyorum. Uyandığımda heryerim ağrıyordu. Sanki dayak yemiş gibiydim. Yüzüm tavana bakıyordu. Pekte tanıdık değildi burası. Bulanık görüyordum ama evde olmadığımı anlayacak kadar görebiliyordum. Birden duyulan çınlama sesi ile gözüm tekrar karardı. Artık göremiyordum. Sadece hissediyordum. Soğuk bir zemini, etraftaki temiz havayı, gül kokusunu... Yavaş yavaş görmeye başladım. İki dakikada, belki daha az bir sürede, artık tam anlamıyla net bir şekilde görüyordum. Ayağa kalktım. Gözüm karardığında hissettiğim hiç bir şey ortada yoktu. Sadece çok güzel daire şeklindeki, kapısı olmayan, duvarları beyaz gül desenli, tavanı fil dişi renginde ve tam ortasında küçük, camdan bir daire vardı. Açılmayan bir pencereye benziyordu. Ordan gelen güneş ışıkları odanın tam ortasında bulunan daire bir masaya geliyordu. Üstünde bir kitap vardı. Korkak adımlarla masaya doğru ilerledim. Kitap kalın ve sert kapaklıydı. Üstünde beyaz bir gül deseni vardı. Etrafta neden bu kadar çok gül deseni var? diye düşünmekten alamadım kendimi. Tam o sırada kitaptan beyaz bir ışık geldi. Ölümüne korkuyordum. Kitaptaki gülün yanına bir gül daha çizildi. Bu gül beyaz değildi. Kırmızıydı. Desene dokundum ve gümüş renklerle kitaba "Güller" başlığı yazıldı. Güller...güller ne anlama geliyor ki? Her yerde bu kadar çok gül varsa demekki özel bir anlamları var. Sıkıntı şu ki, ben o anlamı bilmiyorum. Cesaretimi toplayarak kitabın kapağını açtım. İlk sayfasını göremeden yine gözüm karardı. Gerisini hatırlamıyorum. Birden yataktan nefes nefese uyandım. Bu da ne! Hepsi rüya mıydı? Ne kadar saçma! Resmen en sevdiğim...bir dakika. Beyaz güller benim en sevdiğim güllerdi. Peki ya kırmızı ne alaka? Bunları artık düşünmemem gerektiğini anlayarak ranzadan indim. Tam gece yarısıydı. Elimi yüzümü yıkadım. Uykum yoktu. Kitap okuyarak vaktimi değerlendirebilirdim. Odama gidip kitaplığımın kapağını açtım. Rastgele bir kitap aldım. Ranzaya çıkıp gece lambasını yaktım ve başlığını okur okumaz yatağın öteki ucuna attım. Bu da neyin nesi? Bu...bu o kitap! Ama...ama o rüya değil miydi? Rüyada mıyım acaba? Hayır hayır bu mümkün değil! Kapağını açıp okumalı mıyım? Korkunun ecele faydası yok! Okumadan ne olup bittiğini anlayamam. Kitabı aldım ve kapağını açtım. Karakterler yazıyordu. Pek çok karakter gizliydi. Kitap parladı. Korkuyodum. Kitabın baş kahramanı ortaya çıktı.  Ben mi?! Şaka mı bu? Rüyada olmalıyım! Nasıl uyanacağımı bilmediğim bir rüya.
         
      Kitabın sayfalarını çevirmeye başladım. Kitap benim bu sabahtan itibaren yaşdıklarımı anlatarak başlıyor. Kitapta dikkatimi çeken en ilginç şey, kitabın benim gözümden bakarcasına önemli anları resimleyip kitapta yer vermesiydi. Kitapta garip olan ikinci şey ise kitap bana sadece geçmişte yaşadıklarımı okutuyor. Şimdiyi, içinde bulunduğumuz anı, ve geleceği göstermiyor.
     Bunca düşüncenin arasında uyuyakaldım.

RÜYALAR KİTABIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin