..........Esinti............
............Uğultu............
Esiyor.. Her yer bembeyaz. Serin ve nemli gökyüzü havası tenimde. Neredeyim ben? Ağaçlar, bulutlar.. Ve büyük bir parıltı. Ne var aşağıda? Karşılıklı koskoca iki dağ. Gerisi sanki sonsuz uçurum. Galiba biri hilal, diğeri ise bir yıldız. Tıpkı bir yapbozun eşleşmiş iki parçası.Yıldız dağ dimdik. Bulutları aşan boyutuna karşın yamacınca bitmiş ağaçlar dışında çıkıntı yapan pek bir şey yok. Bu ağaçların çevresinde belirmiş parlak oyuklar dışında girinti yapan başka bir şey de yok. Buraya tırmanmak imkansız. Hmmm. Ama görüyorum ki, Hilal dağa çıkan bir yokuş var. Büyük, uzun bir yol. İçerisinde bir çok gizeme ev sahipliği yapan bir yol. Doğaüstü olayların sıradan olduğu, sıradanlığın ise son derece sıra dışı gözüktüğü bir yol. Bir insan için korkuların en derinine bürünebildiği gibi, aynı zamanda onun hayallerine telaffuz olabilen de bir yol.
Yol zaman zaman dikleşiyor, alçalıyor, eğiliyor veya daralıyor. Yükseldikçe hava değişiyor. Sürekli ve durmaksızın çıkan fırtınalar veyahut bir anda baş gösteren kavurucu sıcaklıklar oluşabiliyor. Aniden alçalıyor ve derin bir sis tabakası etrafa hakim oluyor. Yer yer mistik su birikintileri etrafı kuşatıyor ve yol boyu süren ormandaki canlı çeşitliği insanı hayrete düşürüyor.
Bunca yolu kat edip Hilal dağa vardığımızda uçsuz bucaksız, yemyeşil bir ova bizleri karşılıyor. Ovanın bel boyundaki çimleri rüzgarda yeşil bir deniz misali dalgalanıyor. Bu yeşil denizin arasında renk renk, çeşit çeşit çiçek de çimlerim akışına katılmış savruluyor. Hatta bu çiçeklerden bazılarının gövdesinin saydam olması, onların rüzgar ile birlikte dans eden kelebeklermiş gibi görünmelerine neden oluyor.
Etrafta yer yer var olan ağaçların gölgeleri altında çeşit çeşit canlının, ovanın ortasından dağın yamacına değin incelip bir nehre dönüşen göle bakarken uyukladığını görmek de mümkün. Öyle ya, parıltısı gözleri kamaştırmaya yettiği gibi içilmesi canlıyı diriltirken mayıştırması da mümkün.
Tüm bu yolun sonunda, gölün nehre dönüşmüş ayağını takip edip bu iki dağın birleştiği yere geldiğimizde nehir ağaçlar yüzünden yarılıyor. Çünkü buradaki ağaçlar kökleri ile birbirlerine sarılıyor ve Yıldız dağa kadar doğal bir köprüye dönüşüyor.
Bu köprünün içinden bakıldığında gözüken o gizemli yol, sanki, cennete açılan gizli bir geçitmiş hissi uyandırıyor. Öyle bir görüntü oluşturuyor ki, adeta ağaçların nefesi teninize, sesi kulağınıza, büyüsü zihinlerinize işliyor. Hele ki, bu iki dağın içerisinde kaynayarak yola çıkan suların, yolculuğuna bu iki dağın arasına azgın bir şelaleye dönüşerek devam etmesi kadar güzel bir his varsa o da, bu şelaleden sıçrayan su damlacıklarının narin bir yelle uçuşup teninize konduğunda verdiği histir. Her bir taneciğin ışığı kırarak oluşturduğu gökkuşakçıkları da cabasıdır.
Yıldız dağa geldiğimizde burada da ağaçlardan dolayı yarılmış bir nehir bizi karşılıyor. Yola devam edip ağaçları aşınca karşımıza bir krater ve kraterin oluşturduğu parlak bir göl çıkıyor. Gölün ardında ise başka bir dağ daha gözüküyor.
Bu dağ, Yıldız dağın ucunda olmasına rağmen yine de tepesini görebilmemiz için başımızı kaldırmamız gerekiyor. Dağa dikkatlice baktığımızda dağın aslında bir ağaç olduğunu görüyoruz. Yani bu hem bir dağ, hem de bir ağaç. Çünkü dağın tepesinden dağın içindeki ağacın koca gövdesi çıkıyor ve giderek arşa ulaşıyor. Hatta ağacın dalları, dağın gövdesini yararak Yıldız dağın dahi her yerinden fışkırıyor. Ağacın gövdesi, Yıldız dağın içinde dağ boyunca uzuyor. Kökleri ise bütün gezegene saçak saçak yayılıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OURA
Fantasyİnsan, her ne kadar muazzam bir düşünme kabiliyetine sahip olsa da onun bu gücü Yaratıcı'nın yarattıklarının ötesine geçemez. Yani insan bir şeyi hayal etti ise eğer, o muhakkak bir yerlerde vardır, ya da zamanın herhangi bir diliminde vardı. Aksi h...