AÇIKLAMA
İnsan - Maaho, (genel kullanımı ile) Maa!
Anlamı 'irade, irade sahibi ruh, canlı.' demektir. Lakin insanlar, yani 'HÜMAA'lar kendileri için insan tabirini kullanır. Çünkü 'Hümaa' diğer ırklar arasında, Yaratan'ın pek sevdiği günahkar kul, anlamı taşır ve insanlar bu deyişi kabul etmez. Demeye getirdiğim, hikaye içerisinde kullanılan bütün insan tabirleri 'hümaa'lar için değildir.
Basitçe insanlara değinirsek;
- Hümaa (bizler)
- Ryumaa (cinler)
- Drakomaa (şeytanlar)
- Rahiyu, Hyu (Ejderler)
- Sumaa (evrim süreci ile akıl ve iradeye eren hayvanlar)
- Houmaa (evrim süreci ile akıl ve iradeye eren bitkiler)- 'Bugün ki hikayemiz çok çok uzun yıllar öncesinde başlayacak Vera. İlk insan olan Adem'in henüz cennetten kovulmadığı dönemde, hatta öyle ki henüz onun bile yaratılmadığı bir zamanda başlayacak. Sonrasında Adem dünyaya inecek ve bugün ki dünya ağacı olarak bildiğimiz Hahoa'nın tohumunu Oura'ya dikecek. Ama bundan evvel şeytan diye bildiğimiz İblis'in hikayesine değineceğim. Beraberinde İblis'in insanlık (maaho'ka) tarihinde oynadığı role.
Senin de bildiğin gibi Vera, kimi İblis'e kötü der, kimisi kötülüğün doğurucusu, yani kötülüğün kendisi. Kimi tüm günahların suçlusu olduğunu söyler, kimisi canlıların cehenneme onun yüzünden gideceğini. Herkes sadece onu suçlar, herkes sadece onu kötüler. Oysa ki her olayda iradeleri, her daim yine kendilerine aittir. O yalnızca fazladan bir yol gösterir. Neyi seçeceğin sana kalmış. Amma velakin, kimi düşünür de vardır ki, elbet bir açıklaması vardır, der. Yoksa, yaratılmışlar içerisinde Yaratan'ı en çok seven, ona o denli sadık olan varlığın bir anda ona karşı gelmiş olması açıklanamaz başka türlü. Nedeni nedir tabi bilinmez, ama şimdilerde dahi pek az kişi tarafından bilinen, çok az kişi tarafından dillendirilmeye cesaret edilen bir hikaye de vardır ki, o kişiler için her şeyi açıklar bu.
Hikayeye başlamadan önce söylemek istediğin bir şey var mı?' diye Vera'ya döndü yaşlı kadın. Yatağına yatırdığı torunun başı ucunda oturmuş, nazikçe başını okşuyordu.
- 'Iığı ıı.' diye başını salladı Vera da yatağında. Yorganını çenesine kadar dayamış ucunu ise sıkı sıkıya tutuyordu. Suratındaki muzip sırıtışı bozmadan, 'Devam et.' dedi.
- 'Peki öyleyse, hmm..' ve doğruluğu asla kanıtlanamayacak olsa da insanlık (maaho'ka) tarihini ve hatta, onların sebebini bilmedikleri halde o çokça inandıkları kehanetin bilinmeyen yüzünü de anlatmaya başladı.
'İblis, yine her zaman ki gibi heyecanla ve mutlukla yaratıcısının huzuruna çıkmıştır. Yine her zaman ki rutin konuşmalar sonrasında da ilginç bir görev almıştır. Bizim için her görevi ilginçtir tabi ama, bu sefer ki cidden bambaşka bir şeydir..'
- 'Nasıl bir görev bu?'
- 'Bunu ne sen sor, ne de ben anlatayım Vera. Bu kısım biraz muamma. Ki zaten biz insanlar (hümaa) için konuşma diliyle anlatılamayacak bir olay. Her neyse, İblis görevi alışından sonra görevin başarısızlık endişesi ile kendinden geçmiş vaziyette, dalgın dalgın cennette dolanmaya başlar. Öylesine dalgındır ki, ne çevresinden gelen selamları alır, ne de önüne çıkan cennet sakinlerine herhangi bir lütufta bulunur. Nedeni mi? Çünki gözü görmez Yaratan'dan başkasını, kulağı işitmez O'nun haricindekileri. Aklında ise tek bir şey vardır. Görevi!
Nihayetinde farkında bile olmadan Yaratan katına girmiş ve orada gizli bir oda eşiğine varmıştır. Her zaman girdiği odalardan birine benzeterek içeri dalar. Etraf kararmış, hava ağırlaşmıştır ama İblis, yaratıcısının verdiği bu kutsal görevi layığıyla yapamamanın endişesinden hala hiçbir şeyi fark edemez.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OURA
Fantasíaİnsan, her ne kadar muazzam bir düşünme kabiliyetine sahip olsa da onun bu gücü Yaratıcı'nın yarattıklarının ötesine geçemez. Yani insan bir şeyi hayal etti ise eğer, o muhakkak bir yerlerde vardır, ya da zamanın herhangi bir diliminde vardı. Aksi h...