SIRADAN BİR GÜN

93 16 122
                                    

Merhabalar. Biraz uzun ve belki biraz da sıkıcı bir bölüm ile karşınızdayım. Burada paylaşmış olduğum bilgilerin gereksiz olduğunu düşünebilirsiniz. Belki haklısınızdır. Eğer şimdiden bir önyargıya kapıldıysanız, bu bölümü atlayabilirsiniz. Hikayenin akışıyla ilgili pek sıkıntı olmaz. Ama emin olun ilerleyen bölümlerde bunlar size baharat gibi gelecektir. Ayrıca bu bilgiler sadece Araz'ın değil, benim de düşüncelerim. Zaten Araz'ı da benim zihnime ayna olması isteği ile yarattım. Bu düşünceleri sizlerle paylaştım, aksi takdirde bu hikayeyi yazma amacımdan sapmış olurdum çünkü. Bu yüzden lütfen sabırlı olun. Karakterin düşünceleri hakkında bana kendi düşüncelerinizi yazın. Sizlerin de buna benzer düşünceleriniz var mı, merak ediyorum. Bir de müjde. Heyecan dolu bölümlere az kaldı.

Dididi dit, dididi dit, dididi dit...



"Yine garip bir rüya."



Her zaman ki gibi Araz'ın kalkıp alarmı kapamasının üzerinden iki dakika geçmişti bile. Uyanmasını geciktiren şey geç uyuması, geç uyumasının nedeni ise yattıktan sonra neredeyse gece boyunca düşünmesiydi. Araz artık bunu alışkanlık haline getirmiş, her gece uyumadan önce yaptıklarını gözden geçiriyor, izlediği, okuduğu, gördüğü şeyleri ,ben olsam ne yapardım, diye bir bir düşlüyordu.



Henüz hiç bir şey görmemiş, yaşamamış olsa dahi Araz, her gece hatta her gün saatlerce düşünüyor olması daha bu yaşında ona bir çok konu hakkında farkındalık edinmesine yardımcı olmuştu. Belki de buydu nedeni artık hiçbir şeye şaşmamasının, olaylara olan tepkisinin abartılı ama yapmacık olmasının.



Telefonun alarmını kapadıktan sonra saate baktı, saat daha 7:34'tü. Dersi dokuzda başlayacaktı, bu yüzden en geç yarım saat içinde çıkmalıydı evden.



Her zaman ki gibi hazırlanmadan önce ağzına bir yudum aldı, suyu içe içe tuvalete girdi, çıktı, tekrar su içip hazırlanmaya başladı. Rutin işleriydi bunlar. Hazırlandıktan sonra okula gidecekti, okulun ardından çıkıp eve gelecekti. Evde de bütün gün boş boş yatacaktı.



En ufağından bile olsa gereksiz bir hareket, özellikle de bir iş, zahmetti onun için. Gerçi her şey gereksizdi ya onun için, neyse. Yine de spor yapmayı ve boş hareketler yapmayı, daha doğrusu herhangi bir anlamı olmayan şeyleri yapmayı, severdi.



Mesela; koltuğa sırtını koyar, ayaklarını ise duvara dayardı. Sonra da ters ters etrafı izlerdi. Veya okuduğu bir kitabı ters okur, gözünün odağı dışındaki nesneleri ayırt etmeye çalışırdı, vs... Çünkü en sıkıcı anlardan bile zevk alabilirdi. Yani, ya ağır ağır yapardı işini tadını alarak ya da hızla bitirdi işini son ana bırakarak.



Araz hazırlandığında evden çıkma amacıyla kapıya yöneldi. Bu sırada da telefonunu çıkartıp saati kontrol etti.



"İyi. Saat daha 7:53. Aceleye gerek yok. Yetişirim."



Kapıyı açtı ve ayakkabılarını giymeye başladı. Aklında yine bin bir türlü şey vardı.



"Acaba ne ara saate bu kadar bağımlı oldum? Dakik olduğumu bilirim ama böylesine saate bağlı kalmazdım. Sanırım bende alışıyorum, diğer insanlar gibi. Sanki bu sisteme.. Köle oluyorum gibi."



Binanın dış kapısını açtı, dışarı çıktıktan hemen sonra her zaman yaptığı gibi başını kaldırıp göğe öylece baktı.



- 'Sıkıcı..'



Başladı yürümeye. Her zaman ki gittiği yoldan gidiyordu yine. Yolu uzatmadan gidebileceği bir kaç alternatif yol olsa da sabahları pek kullanmıyordu bunları. Metro durağına vardığında metronun en arka kapısına denk gelen yere yürüdü. Bu sırada da metro geldi ve bindi. Ve yine ne tesadüftür ki sınıf ve sıra arkadaşı MFÇ metronun en arkasında geriye yaslanmış, ders çalışıyordu.

OURAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin