Ortaokuldayken bir arkadaşımız vardı. Kimseyle konuşmazdı. Çok soğuk bir kızdı, asla güldüğünü görmemiştik. Ona ne olduğu veya onu neyin bu hale getirdiğini hep merak ederdim.
Birgün dayanamadım ve yanına gittim. "Merhaba," dedim, cevap vermedi. Sadece kafasını salladı. "Gülay ben, senin adın ne?" dedim. "İ-ikra Gece." diye kekeledi.
"Hey, adın çok güzelmiş! Annen mi koymuş?" dedim. Eğdi kafasını, sonra yeniden kaldırdı. Gözleri dolmuştu ve sesi kısıktı. "Benim annem yok ki..." dedi. Öylece kaldım. Birkaç saniye konuşamadım.
"Neden? Annen başka bir yere mi gitti?" dedim. Cevap vermedi. Ne dediysem, ne yaptıysam konuşmadı o gün. Ertesi sabah tekrar gittim yanına. Yine konuşmadı. Birkaç gün öyle geçti. Ben konuşurdum, İkra Gece susardı.
Birgün koridorda dolanırken, okulun yangın merdiveninde ağlayan bir kız gördüm. İkra Gece... Dizlerini karnına dayamış, başını ellerinin arasına almış ve hıçkırarak ağlıyordu. Hayretle "Gece? N'oldu?" dedim. Kafasını kaldırdı, ürkmüştü. "Y-yok birşey. Lütfen, Gülay, derse gir. Geç kalıyorsun," dedi. "Olmaz," dedim. "Seni burada bırakamam, asla!"
"Git... Lütfen... Yalnız bırak beni!" dedi. Dinlemedim, çöktüm yanına. "Anlat, n'olur Gece. Bak, söz kimseye anlatmam. Sadece anlat ve kurtul üzerindeki yükten," dedim. "Yapamam," dedi.
Derse girmedik, o ağladı, bende onu dinledim. Teneffüste gidip, kağıt kalem getirdim. Yazı yazmayı sevdiğini görmüştüm onu gözlemlerken. İndirdim önüne "Al, yaz." dedim. "Yaz. Neden böylesin, neden kimseyle konuşmuyorsun, yaz hepsini."
Yüzünü buruşturduğunu hatırlıyorum ve "Asla!" dediğini. Derse girdiğimiz zaman, kağıdı çaktırmadan çantasına koyduğu görmüştüm. Sırıtmıştım. Ertesi gün okula geldiğinde, ilk yanıma geldi ve utana sıkıla kağıdı uzattı. "Şey... Ben... Biraz yazı yazdım da..." dedi. Zorlanmaması için "Peki, okurum ben sonra, ver sen bana," dedim.
"Ama, şey... Lütfen, evde oku." demeyi de ihmal etmedi. Eve gider gitmez kağıdı açtım ve okumaya başladım:
"Bir varmış, bir yokmuş... Umutsuzluk Krallığı denen bir yerde, bir kral ve kraliçe yaşarmış. Kraliçe hiç mutlu değilmiş. Kral, onu çok seviyormuş, fakat Kraliçe yine de mutlu olamıyormuş. Kral birgün dayanamamış ve küçük prensesle beraber sarayı terk etmiş. Kral, üzüntüsünü her zaman prensesten çıkarıyormuş, prenses her zaman ağlıyormuş.
Yıllar geçmiş ve Prenses büyümüş. Ama kral hiçbir zaman değişmemiş. Hâlâ kraliçeye olan üzgünlüğünü ve kırgınlığını Prensesten çıkarıyormuş. Prensesin simsiyah saçları ve sürmelenmiş gibi siyah gözleri olduğu için, Kral ona 'Gece' adını vermiş.
Prenses, Kral'a olan sevgisini hiç gösteremiyormuş. Kral yüzünden de kimseyle konuşamıyormuş. Gece prensesin hiç arkadaşı yokmuş. Tek tesellisi birgün geleceğine inandığı annesiymiş."
Çok şaşırmıştım. Ama şaşkınlığım İkra Gece'nin yaşadıkları değildi. Yaşadıklarını bu kadar güzel anlatmasıydı. Kendi kendime bir daha asla onu yalnız bırakmayacağımı söylemiştim. Öyle de yapmıştım zaten.
Her zaman yanında olmuştum, fakat Gece kimsenin dünyasına girmesine izin vermemişti. Sürekli çok güzel sözler söylerdi. Onu dinlerken, kendimden geçerdim. Yazdıkları içimi ısıtırdı.
Ta ki onlar taşınana kadar... Hayatımda ilk o gün 736357 kadar ağlamıştım. O gündem sonra Gece'den bana sadece sözleri, yazdıkları ve hayatını anlattığı kağıt kalmıştı.
"Seni çok özledim, Gece. Umarım gittiğin yerde seni mutlu eden kişilerle karşılaşırsın."
⚡️⚡️
Ortaokul hayatımı cennete çeviren, suskun, Gece prensese... Burada seni çok özleyen bir arkadaşın var İkra Gece.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GelişiGüzel
Poesia131217' başlangıç ⭐ bu kitap ben henüz 15 yaşımdayken yazıldı, sözler vs. ergence gelebilir, o zamanki duruma göre gayet normal. -random-