“Uyan çocuğum, yapacak çok iş var.” Naive Amca kapının ardından seslendi, yıllardır değişmeyen sesiyle. Kapıyı tıklatışı, uyandırmak fakat rahatsız etmemek arasındaki o ince saygı çizgisindeydi.
Emyr, yazacağı kelimeye saatlerdir karar veremediği kalemini, yaydığı çam kokusunu kaybetmeyen masaya bıraktı. Şehrin bitkilerle süslenmiş, dip dibe inşa edilmiş küçük evlerini ve meydana uzanan dar sokakları izlediği pencere açıktı; ilkbaharın o çok sevdiği sabah esintisiyle hasret gideriyordu. “Maviye koşan gökyüzünün adeta koruma altına aldığı bu şehrin bir parçası olarak hissetmeyi çok isterdim.” diye düşündü, göğüs kafesine yükselen ince bir sızı hissetti. Gorlieth’ın onu Batı İnsan Şehri Harabeleri yakınlarında, yeni doğmuş bir bebekken bulup, Tumaizac’a getirişinin üzerinden on altı yıl geçmişti. Bir kez daha güneşin ilk ışıklarını serin havayla karıştırıp içine çekti; “Ne kadar güzel olsa da her gün bir önceki gibi. Sürekli düşünüyorum, bazen anladığımı sanıyorum ama neden bakışım hiç değişmiyor, gördüklerim farklı anlamlarını göstermeyecekse anlamanın ne gereği var?” Kocaman bir yalnızlık görünümündeki hayatında, ayaklarıyla bastığı zeminin ve tutunduğu dalların pek de sağlam olmadığını hissetti. Kâğıda yöneldi ve yarım kalan şiirini tamamladı:
Akrep zehiri yıldızlar,
Ufuklara davetkâr.Naive Amcanın uzaklaşan adımları duyulurken “Çoktan uyandım, hemen geliyorum.” dedi Emyr, yüksek sesle. Bir parça kızıl buğday ekmeğini, Naive Amcanın elleriyle yaptığı ve ‘arı peyniri’ olarak isimlendirdiği peynirden irice bir parçayı çantasına yerleştirerek koyunları almaya koyuldu.
Emyr her günün ilk yarısını bir önceki gün olduğu gibi geçirirdi; Güneşin ilk ışıkları ile Naive Amcanın çiftliğindeki koyunları, bazen sahile doğru bazen de surların diğer tarafındaki meralara götürerek otlatırdı. Çiftlikteki tek görevi olan çobanlığı, tembellik ederek ağırdan aldığı günler dışında güneş tepeye varıncaya kadar bitirirdi. Hayvanları barınaklarına bıraktıktan sonraki saatlerde, birlikte vakit geçirebileceği arkadaşlarını bulmak oldukça güçtü. Hava kararıncaya kadar yalnız kalır, derin düşüncelere dalardı. Aslında düşünceleri onun için iç dünyasında rengârenk ve karmaşık bir yolculuğu ifade ediyordu; Harabeye dönmüş Batı İnsan Şehrinden Tumaizac’a nasıl geldiğini, hiç tanımadığı anne ve babasını, Ateş Denizini, toprağı ve canlılarıyla Doğa’yı düşünürdü. Küçük bir çocukken “İnsanlar hayalini kurdukları bir duyguyu hissetmek veya çekindikleri bir duygudan uzaklaşmak için yaşıyorlar sanki.” diye düşünmüştü. Duyguları tanımak ve onları isimlendirmek o günden sonra en sevdiği oyun haline gelmişti. Yıllardır oynadığı bu oyunla düşüncelerine kendini yerleştirip, henüz görmediği ve bilmediği yerlerin, canlıların, renklerin ve duyguların hayalini kurmayı öğrenmişti.
Öğle vaktine kadar hayvanları şehrin batısındaki meralara götürüp otlattı ve barınağa bıraktı. Çiftliğin hemen kuzeyinde hafif nemli çimlere uzanmış, her an dağılacakmış gibi duran küçük beyaz bulutların kümelendiği pırıl pırıl gökyüzünü izliyor, esintilerin nemli teninde yarattığı serinliği hissediyor ve hiç tanımadığı anne ve babasını düşünüyordu.
Batı İnsan Krallığı yıkıldıktan sonra Tumaizac, insanların yaşadığı tek şehir haline gelmişti. “Eğer hayattalar ve beni arıyorlarsa bakabilecekleri tek yer burası. On altı yıl geçti.” Ailesinin bir yerlerde yaşadığına inanmak istiyordu. “Belki benim yaşadığımı bilmiyorlardır… Belki ben onları aramalıyım ama nerede?” diye aklından geçirdi sonra. Karamsarlığını dağıtmak için her zaman yaptığı gibi seslerin ve rüzgârın diriliğine odaklandı.
Başına çarpan küçük bir taşla irkildi. Raden’in küçük kız kardeşi Janen, yaramaz çocuk gülücükleri saçarak kaçmaya çalışıyordu. Emyr hemen doğruldu, sevecen bir oyun için harika bir zamanlamaydı. Kısa bir kovalamaca ardından Janen’i yakaladı ve ikisi birden düşerek çimlerde yuvarlandılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağların Prensi
FantasyAstina dudaklarını kımıldatmadan Emyr'le konuşuyordu: "Fısıltılarını dinle Emyr. Onlara kulak verirsen duyarsın ki senin şarkını söylüyorlar. Boz sessizliği çünkü şarkın, gizli kalmaması gerektiği kadar görkemli. Yapraklar esen rüzgârda şarkına riti...