Bir Yıl Sonra Festival Sabahı
Tumaizac ilkbaharın bu ilk gününde yeşil, mavi, sarı ve kırmızının her tonunu üzerine çeken büyüleyici bir görüntüye sahiptir. Bu şehirde hangi mevsim olursa olsun insanlar, hayvanlar ve bitkiler, Tiyenal'in başka bir yerinde olmadığı kadar canlı ve yaşam doludur. Doğa'nın sahiplendiği, varlığını sergilediği bu şehirde ekinler verimli ve çeşitli, ağaçlar şefkatli ve sabırlı, hayvanlar sadık ve sevecendir.
Gorlieth, Tiyenal'in kuzeyinde Ateş Denizi'ne uzanan Admenesan Burnuna kurulmuş Tumaizac'ın, insanların yaşadığı en eski ve en güçlü şehir olduğunu söyler. Ancak insanlar Admenesan Burnunun bin yıllık tarihi dışında pek bilgi sahibi değiller. Özellikle Batı İnsan Krallığı tarihçileri günümüzden iki yüz yıl önce, Admenesan Burnunun bin yıldan eski 'karanlık tarihi' hakkında bilgi edinmek için çalışma başlattılar; kazılar yaptılar, tüm Tiyenal'de yazılmış eserler aradılar. Batı İnsan Krallığı tarihe karışıncaya kadar sabırla aramaya devam ettiler. Bin yıldan eski tarihlerde bu diyarda bir medeniyet kurulmadığına karar vereceklerdi ki ticaret için düzenlenmiş belgelerle karşılaştılar. Burada her nasıl bir medeniyet yaşadı ise, eğitimli ve zengin tüccarlardı. Belgelerden çıkarılan ise sadece bu bilgiydi.
Admenesan Burnunun bilinmeyen 'karanlık' tarihinde Eltia Krallığı, görülmemiş zenginliğiyle yüzyıllar boyu hüküm sürdü. Krallıkta insanlar keskin çizgilerle sınıflara ayrılmıştı; Toprak ve güç sahibi olan şehrin ileri gelenleri 'Eltier' olarak isimlendirilirdi. Diğer tüm insanlar köleydi ancak bağlılık ve yeteneklerini kanıtlamış bazı köleler seçilip 'Elt' ilan edilirdi. Eltler siyasi ve ticari konularda Eltierlere hizmet ediyordu. Efendilerine bağlılıklarını ve yararlılıklarını korudukları sürece Eltler, şehirde kendi evlerini yapma ve bir köleyle evlenme hakkına sahip yarı özgür insanlardı. Fakat eşleri ve çocukları köle olarak, efendisinin her dileğini yerine getirme zorunluluğundan feragat etmiş olmuyordu.
Böylelikle şehir nüfusunun büyük kısmı kölelerden oluşuyordu. Eltia Krallığının sert ve kesin kanunlardan oluşan gelenekleri vardı. Geleneklere göre; köleler evlenemezdi fakat yaşı gelen kadın kölelerin dört yılda bir doğurma zorunluluğu vardı. Bir köle bebeği doğunca efendileri onun hakkında karar verirdi; Bebeğin en ufak bir sakatlığı varsa veya efendisinin 'sağduyusu' ile yaptığı anlık değerlendirmeyi geçemediyse 'yaşam hakkı' kazanamazdı. Sağ kalanlara geleneklerin sunduğu 'yaşam' ise ağaçları ve kuşları mateme boğacak türdendi; Erkek köle çocukları konuşmaya başladıklarında, faydasız bile olsalar her işte çalıştırılırlardı. Çalışmak istemeyen, kolay yorulan çocuklar günlerce aç bırakılır ve 'çalışmayı öğreninceye' kadar, bir daha dile getirilmemesi gereken işkencelere uğrarlardı. Kız çocuklarını ise birbirlerine sattıkları bir çeşit Eltier eğlencesi vardı; Erkek çocuklarının yaşadıkları, bu eğlenceler karşısında pek masum kalırdı. Aslında bu tarihlerin karanlık kalması, diğer canlılar için bir nimet sayılabilir; Günümüz Tiyenal'inde bu yaşananların hatırlanması belki de bir daha mutluluğun canlılara uğramamasına sebep olurdu.
Hemen hemen tüm Eltierler şehri yönetmekten kaçınırdı, çünkü tüm vakitlerini ticaret ve eğlencelerine yöneltmek isterlerdi. Bazı zamanlar, diğer Eltierlerle ortak ticaret yapmayan ve eğlencelere katılmayan küçük bir azınlıktan bir kişi kral olmak isterdi. Bu istek memnuniyetle karşılanır ve Eltierler arasında yapılan göstermelik bir oylamayla, kısa zamanda yeni kral tahta geçerdi.
Doğa'nın görünen ve görünmeyen güzelliklerini kibir ve kinleriyle gözlerinden esirgeyen Eltia insanları, çok defalar krallarını öldürmüşlerdi. Ortaya yeni bir kral çıkıp, halka huzurluca yaşanabilecek bir hayat olduğunu göstermeye çalıştığı anda Eltierler hemen tuzak kurmaya girişirlerdi. Krallar Eltierlerin oyuncağı olmayı sürdükleri sürece tahtta oturabilirlerdi. Hiç sönmeden yakan ateş yüzlerini kavurmasına rağmen kurullarda güleç ve başı dik durmaya mahkûm olurlardı. Bu halde ne ölü ne diri yaşamak, sadece tahtta kalmak için değil ayrıca sağ kalmak için de ödedikleri bedeldi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağların Prensi
FantasyAstina dudaklarını kımıldatmadan Emyr'le konuşuyordu: "Fısıltılarını dinle Emyr. Onlara kulak verirsen duyarsın ki senin şarkını söylüyorlar. Boz sessizliği çünkü şarkın, gizli kalmaması gerektiği kadar görkemli. Yapraklar esen rüzgârda şarkına riti...