Raden ciddiliği belirgin olmayan bir ses tonuyla "Hep surların kapısız yapılması gerektiğini söylemişimdir. Düşman koparıp alacak bir şey bulamazdı o zaman. Bizim de kaygılanmamız gereken bir şey eksilirdi." dedi.
Emyr şaşkınlık içinde Raden'i süzdü. Açıklama yapmak istedi ama yerli sözleri bulmakta zorlanıyordu. "Senin bir yere girmek için kapıya ihtiyacın yok. Umarım düşman senin kadar yetenekli değildir."
Raden yüzünü ekşitti. "Konu yetenek olunca sen de bilirsin ki son söz her zaman..."
"Şahinlerinizden epey öğreniyorsunuz." Raden sözünü bitirmemişti ki Gorlieth arkalarından yaklaştı, onun ve Emyr'in omuzlarını hafifçe kavradı. Surların üstünde içi boş olmayan ümit sahibi tek kişi gibi görünüyordu.
"Karşıdaki orduyla ne sorunumuz var? Neden buradalar, ne istiyorlar? Şehri savunabilecek miyiz? Ne yapmalıyız?" diye aceleyle sorularını sıraladı Emyr. Sorularını biriktirmiş ve cevap bulmak için bir an önce onları ortaya atmak için sabırsızlanıyordu.
Gorlieth'ın yüzündeki hafif tebessüm ifadesi yerini düşünceli bir tavra bıraktı. "Çok azı dışında tüm Tumaizac'ın sahip olduğu sorular bunlar. Savunabilecek miyiz? Bunu ben de bilmiyorum. Yapılması gerekenler var ve yapabileceklerimiz... Her hastalığın tedavisi vardır, ancak bazı hastalar şifa bulamayabilir." diye cevap verdi.
Emyr bir süre ovayı seyretti. Garip bir gündü: Görmediği ve bilmediği canlılar ova üzerine boydan boya dizilmişti. Bu güne kadar insanların birbirinden farklı hayalleri vardı. Emyr bazılarını paylaşmış, çoğunun ise sır gibi saklandığına emindi. İnsanları seyretti; Tüm hayaller solmuş ve yerini şehri kurtarmaya bırakmış gibiydi. Emyr endişeyle "Şehre ne zaman hastalık geldi? Tüm bunlar nasıl gelişti?" diye sorularını sıralamaya devam etti.
Gorlieth, Emyr'in omuzunu biraz daha sıktı; "İşte tüm bu gördüklerin bittikten sonra düşünülecek soru, ama şu an değil. Kaygıların kalbinde yerleşmesine izin verme. Geçmişin zindana ve geleceğin zincire dönüşmesine izin verme. Eğer bunu başarabilirsen hiçbir Sury kapılarını yıpratamaz."
Emyr'in gözleri buğulanmıştı; "Senden farklıyız. Bu kadar gücü ve sabrı nereden bulacağız?"
Gorlieth'ın sesindeki sıcaklık arttı; "Evet, kapılar ağır ve kollarımız ince. Fakat havanın içimizde yaktığı ateş ve bu canlılık hayallerimizin de ötesinde. Aklımızdan çıkarmamalıyız; elimizden gelen asla yetersiz değildir." Gözleri güvenle parlıyordu. Hafifçe indirdiği göz kapakları arasından, söylediklerini tecrübe ettiği okunuyordu.
Raden sessizce, "Kral hiç bir şey yapmadan öylece duruyor, sonumuzu izliyor." diye konuyu değiştirdi.
"Maceralar bazen sabrı unutturuyor değil mi." dedi Gorlieth gülümseyerek. "Bekleyin. Belki de Elvoc, Doğa'nın sınavına giriyordur. Benim bile bilgim dışında gerçekleşen büyük bir sınav. Ümit ederim ki öyledir."
Raden başını iki yana salladı, "Ne sınav ama. Keşke sınavına yalnız girseydi."
Gorlieth gözlerini biraz daha kıstı, "Kralların sınavı kraliyeti kapsar." dedi ve "Sınamak sadece Doğa'nın bağlayıcı kurallarında yazılı değildir. Karşımızda bir kral daha duruyor." diye ekledi.
Emyr dikkatlice Gorlieth'ı dinliyordu. Dudaklarından dökülen her kelimede serinlik arıyordu. Gorlieth gözlerini ovaya dizilmiş orduya dikti, "Özgürce söylenmiş kendi kelimelerinizden başka ferahlık aramayın, yoksa eliniz boş dönersiniz."
Sözlerin ısıtılıp tav almaya başladığı ağır havayı iki şövalye bozdu; "Kral sizi çağırıyor efendim." diye seslendiler. Gorlieth Raden'e baktı ve "İşte başlıyoruz." dedi. Her iki arkadaşla samimi bakışlarını paylaştı ve arkasını dönerek şövalyeleri takip etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağların Prensi
FantasyAstina dudaklarını kımıldatmadan Emyr'le konuşuyordu: "Fısıltılarını dinle Emyr. Onlara kulak verirsen duyarsın ki senin şarkını söylüyorlar. Boz sessizliği çünkü şarkın, gizli kalmaması gerektiği kadar görkemli. Yapraklar esen rüzgârda şarkına riti...