BÖLÜM 3. Saray Surları

50 1 0
                                    

Lazavesta Festival sabahları ve geceleri, Emyr için yıllar geçse de hatırlanacak günlerdi. Her festival sabahından, sonraki günün ilk ışıklarına kadar yaşadıklarını, bir sonraki yılın nasıl geçeceğine dair işaretler olarak algılardı. Bu sabah Ateş Denizi kıyılarında Gorlieth'tan duydukları, bu festival gününü diğerlerinden farklı kılmıştı. Heyecan yerini endişe ve meraka bırakmıştı. Emyr, Gorlieth'ın neden her insan gibi eğlenceli günler geçirmediğini biraz olsun anlamıştı. Yaklaşan devasa ordu ve insanların bu konuda bilgi sahibi olmayışlarını düşündü. Festival gecesi eğlencesine katılmak konusunda kararsızdı. Kulübesinde "Surları yıkmak isteyen bir ordu, üstelik Gorlieth'ın bahsettiği kadar güçlü bir ordu... Nasıl eğlenebilirim?" diye söyleniyordu. Diğer yandan arkadaşları eğlenceye katılacaklardı ve belki bu gece Astina'nın ellerini tutmak için son fırsatıydı. Ellerini tutmak ve hayatı devam ettiren ateşte beraber yol almak için. "Astina" dedi, "Kalplerimizin sözleri sedasız olsa da, yaşadıklarıma habersizce ortak oldun. Surlarını aşmak benim için imkânsız görünse de ellerin özgür. Ellerini uzattığın sürece kalbini saran o duvarların çürümesini ben beklerim." Günlerdir ona haykıracağı sözleri tekrar ediyordu, cümleleri kusursuzlaştırmak için her kelime üzerinde çalışıyordu. Ama ne zaman o anın geldiğini düşünse, onlarca cümlenin arasından birkaçı boynunda düğümleniyordu. "Hayaliyle bile başa çıkamıyorum, ya gerçeği karşısında ne yaparım." Bir süre düşündü, her ne kadar aklında tekrarlasa da Astina onları işitemez, karşılık veremezdi. Cümlelerin, zihninde kurduğu bir tiyatro sahnesinde hapsolmaması gerektiğine karar verdi. "Nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, nasıl söylersem söyleyeyim, bu gece artık söylemek zorundayım." Eğlenceye katılacaktı!

Festival gecesi, şehir meydanında arkadaşlarını arıyordu. Meydanda toplanmış ve her saniye insan akınıyla beslenen kalabalık, arkadaşları olmadan büsbütün anlamsızdı. Tüm meydanı süsleyen ve aydınlatan fenerlerin altında telaş içinde ve hızla yürüyordu. Meydanın tam ortasında yirmi bir müzisyenden oluşan orkestra eğlenceli şarkılar çalıyordu. Orkestrada flütler, arpler, Tumaizac'a özgü diz üstüne yerleştirilerek çalınan, neşe ve hüznü bütünleyici sesiyle temrilar kemanlar ve sesleri öne çıkmayan davullar, gençlerin ve yaşlıların dansına eşlik ediyordu. Emyr müziği umursamadan, dans edenlere çarparak ilerlemeye çalışıyordu.

"Özür dilerim, gerçekten acelem var o yüzden sizi fark etmedim." Çarptığı jonglörün gösterisi bölünmüş ve lobutları yere dağılmıştı. "Tamam, anladım ama özür dilemek yerine şunları toplamama yardım et." Emyr, uzaklaşan lobutları kovalamaya başladı. Başını kaldırmadan koşarak, yerde yuvarlanan iki lobutu takip ediyordu. Biri sola kavislendi ve yavaşladı, diğeri kalabalıkta dans eden ayaklara dokunmadan düzgünce yuvarlanıyordu, bir tezgâhın altına doğru ilerliyordu. Emyr onu kaçırmamak için adımlarını hızlandırdı. "Dikkat etsene çocuk!" Lobuta yetişememişti ve şekerleme satılan tezgâha çarparak dizlerinin üzerine düşmüştü. Omzuna dökülen bal kabağı şerbeti koluna ilerliyordu. Şekerleme satan amcaya baktı.

"Giysimi temizleyebileceğim bir mendil verir misiniz?" dedi dizlerinin üzerinde dururken.

"Ah şu gençler." Satıcı teyzenin anlık öfkesi dinmiş ve hafiften gülümsüyordu. "Al şunu." Islatılmış bir mendil uzattı.

"Teşekkür ederim çok naziksiniz, tekrar özür dilerim." Mendille bal kabağı şerbetini çıkarmaya çalışırken ayağa kalktı. Az ileride, kendisine bakarak kahkahalar atan Astina ve Raden'i gördü. Şekerleme tezgâhının altına kaçan lobutu unutmuştu. Sinirlice seslenen jonglöre aldırış etmeden, yalpalayarak arkadaşlarına yaklaştı. Bir yandan ne kadar uğraşsa çıkmayan bal kabağı şerbetini temizlemeye çalışıyordu.

Dağların PrensiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin