Uçak. Uçaktayım. 12 yaşındayım. Adım Beatrice. En iyi arkadaşım Tris. O da 12 yaşında. Hawaii'ye gidiyoruz. Kaptan konuşmaya başlıyor," Sayın yolcularımız, hoşgeldiniz. 2 dakika içinde kalkacağız. İyi yolculuklar dilerim." diyor.
Kemerimi takıyorum," Tris kemerini taksana. "diyorum kemeri işaret ederek. İnsanları seyrediyorum. İçimde olan garip hissi yok etmeye çalışıyorum ama pek bir faydası olmuyor.
"Bea, sakin ol. Hah bak! Kalkıyoruz." diyor ve ağzıma bir sakız tıkıştırıyor. Kalktıktan yaklaşık 1 saat sonra sandviçler geliyor. Yavaşça yiyoruz ve ben uykuya dalıyorum.
Bir anda bende Tris'de kıyamet kopuyormuş gibi uyanıyoruz. Tris," Neler oluyor?!" diye fısıldıyor Tris.
"İçimde çok kötü bir his var. " diyorum ve o anda uçak sarsılmaya başlıyor. Gittikçe daha da fazla sarsılıyor ve kaptan konuşuyor. "Sayın yolcularımız, lütfen kemerlerinizi takınız. Koltuklarınızı düzleştiriniz. Oksijen maskeleriniz ne zaman sarkarsa hemen panik yapmadan takınız. " diyor ve sesi kesiliyor.
Artık insanlar sarsıntı yüzünden koltuklarda havalara uçuyor. Oksijen maskeleri sarkıyor ve biz Tris ile hemen takıyoruz. Ama hiç gerek duymuyorum. Uçağın kapısı açılmak üzere ama biz hemen atlıyor ve kapıyı tutmaya çalışıyoruz.
"Bea! Bırakmak zorundayız. İnan bana, lütfen Bea bırak! " diye yalvarıyor ellerimi çekiştirerek. "Tris pes edemem! Burada olan 780 kişiyi kurtarmak zorundayız! Onlar panik yaparken sen ve ben savaşmalıyız!" diyorum ve ellerini tekrar kapıyı tutması için tutuyorum.
Diğer kapı açılıyor ve birkaç insan uçaktan düşüyor. Çığlıkları kulağımı inletiyor ama yine de," Panik yapmayın, kemerlerinizi bağlayın ve maskelerinizi takın!!" diye bağırıyorum. Sesim oralara gelmiş olmalı ki herkes panik içinde bunları yapmaya çalışıyor. Bizim tuttuğumuz kapı da en sonunda kopuyor ve beni dışarıya fırlatıyor. Ben Tris'in koluna tutunuyorum ve o beni çekmeye çalışıyor. "Tris!! Tris elim kayıyor!!" diye ciyaklıyorum. Tris gözlerini kapıyor ve ben yavaşça uçağın içine kendimi çekiyorum. " Tris!" diyorum ve ona sarılıyorum. İkimizde ağlıyoruz.
Uçak hızla yere doğru iniyor ama neyse ki kaptan birazda olsun yavaşlayabilmişti. Herkesle birlikte uçağın ön kısmına akıyoruz. Tris'i bulmak zorundayım. Yeşil gözlerim şimdi 775 kişi arasında onu arıyor. "TRİS!" diye bağırıyorum. İçimden bir ses en dışa bak diye bağırıyor. Uçağın neredeyse en ucundayım ve gözlerimin erişebileceği en son nokta ortaların bana daha yakın olan tarafı. Oralarda yok. Sarsılan uçağın içinde olan insanları itekleyerek ileri gitmeye çalışıyorum. Uçağın ön kısmı çok dikleşmişti. Herkes ön tarafa yığılıyor. Bir koltuğa tutunuyorum. Kollarımla koltuğu kavradım, ayaklarım ise aşağı sarkıyor. Korkuyla tiz bir çığlık atıyorum. Sanırım kimse beni duymuyor. Çok ses var. Kopmuş bir kapıdan 10 kişi düşüyor. Tris'in çığlığına çok benzeyen bir çığlık duyuyorum. Kalbim donuyor," TRİS!!" diye bağırıyorum öksürmeye başlamadan önce. Uçağın sarsılmasıyla birlikte arkadan birkaç insan öne uçuyor. Aralarından açık kahverengi saçlı, mavi gözlü bir kız ayak bileğime tutunuyor. Kafasını kaldırdığında onun Tris olduğunu görüyorum.
"Beatrice! Bea! Bu sensin değil mi!?" diyor mavi gözlerinden yaşlar akarken.
" Tris! Benim, inanamıyorum! Bir an o 10 kişinin arasında sen vardın zannettim!" Diyorum heyecanla. Omuz hizasında ki kızıl saçlarım gözümün önüne geliyor. Sol kolumu koltuğa sarıyorum. Sağ kolumu bırakıp saçımı kulaklarımın arkasına alıyorum ve tekrar sıkıca tutunuyorum.
"Tris böyle bekleyemeyiz. Yani, sende şu koltuğa tutun. "diyorum ve ayağımı onunla birlikte çekiyorum. Sağ eliyle tutunuyor ve kendini çekiyor. Bir süre sonra iki eliyle tutunmayı başarıyor. Uçak düzleşiyor. Aşağıda ki yer gittikçe yakınlaşıyor. "Sence düşer miyiz?" diyor Tris.
"Bence düşmeyiz. Yani... Düşeriz ama 765 kişiden en az 760'ı ölür. " diyorum düşünceli düşünceli..
Uçak dengesini yitiriyor ve havada 2-3 yakla atıyor. Diğer insanlarla birlikte bir o yana bir bu yana uçuşuyoruz. Başımın sol tarafında kan akmaya başlıyor. Başımı tutmaya çalışırken dizlerimden kan akmaya başlıyor. Tris'in kolları ve dudağı kan içinde.
Uçak çok kötü bir şekilde yerle bir oluyor. Kaptanın olduğu yer tamamıyla yerin içinde gömülü. Ben arka taraflardayım. Tris'i göremiyorum. Yere çarptığımızda yere düşüp tekrar havaya kalkarak sert bir şekilde tekrar yere düşmüştüm. Düşerken bileğim koltuk kemerine takılmıştı ve ben baş aşağı duruyordum. Başım felaket ağrıyordu ve neredeyse gözlerimi açamayacak durumdaydım. Bir anda çat diye bir ses kulaklarımı inletti ve başımı kaldırarak ne olduğuna bakmaya çalıştım. Ama uçağın ön kısmı yerin içindeydi ve benim olduğum taraf oradan kopmuş, yerdeydi.
Tris'in yardım edin çığlıklarını duyuyordum artık. Gözlerim iyi gördüyse, beline koltuk düşmüştü. Arkadan bir adam geldi. Yüzünde ve başka yerlerde de kan gölü vardı. Burada olan belki herkesten daha iyi durumdaydı.
"Hey!! Buradayım, lütfen yardım edin!!" diye var gücümle bağırıyordum. Adam bana doğru yöneldi.
"Ellerini şuraya koy, şimdi ayağını oradan kurtaracağım ama avuda durmak zorundasın. " dedi ve altıma birşey koydu. Ellerim acıdan titriyordu ama yine de başarabildim. Beni yere yatırdı ve kafamın altına montunu koydu.
" Derin nefes al ve bana kendini tanıt." dedi samimice.
"Beatrice Miller. 12 yaşındayım. Siz?" dedim güçlükle.
" Jack Taylor. Bende 15 yaşındayım. " dedi kendini tanıtmaya çalışarak.
"Arkadaşım Tris'e yardım eder misiniz?" dedim.
" Bana siz'le hitap etmene gerek yok Beatrice. Jack demen yeterli. Arkadaşın neredeymiş? " dedi başını ovuşturup gülümseyerek. Ona arka tarafı gösterdim, gözlerimi kısıp başıtla onayladı. Hemen koşarak sırtında olan koltuğu yana fırlattı. Hemen ona su verdi. Uçakta bulunan ilk yardım çantasından alkol alarak yaralarını temizledi ve beline BENGAY sürerek masaj yaptı. Birde ağrı kesici verdi. Bandajla sararak yaralarını kapattı.
Sonra yavaşça benim yanıma geldi.
"Sana da aynılarını yapmaya geldim. " dedi. Alkol ve bandajla pansumanı yaptı ve benim belimede masaj yaparak rahatlattı.
"Teşekkürler." Dedim usulca.
"10 dakika sonra buradan çıkartacağım sizi. Biraz dinlenin tamam mı? " diye sordu. Ayağa kalktı ve ilk adımlarını attı.
" Hey Jack! Nereye gidiyorsun? "diyorum üzülerek.
"Başka yaşayan var mı, yok mu ona bakıyorum. Noldu, birşey mi istiyorsun?" dedi kahkaha atarak.
"Sadece biraz konuşmak istemiştim ama boşver, insanların hayatları çok daha önemli. Yalan mı? Hadi sen git bir an önce. Zaman kaybetmemeliyiz. Çabuk dön. " diye tembihledim ve kolum el verdikçe ona el salladım. Tris'i düşünürken gözlerim kapandı ve beni dış dünyayla ayırdı...
"Hey Beatrice! Bea! Uyan gitmek zorundayız artık. BEATRİCE! "diye biri adımı sayıklıyordu. Karşımda Jack ve Tris vardı. Hemen kendimi ayağa kaldırdım ve," Ahh, çok pardon. Dalmışım. " dedim ve başımı eğdim. Jack kopmuş yere varmıştı ve Tris benim yürümeme yardım ediyordu. Dışarı çıktığımızda buranın bir orman olduğunu gördüm. Uçağın en önü denizin içindeydi. Bazıları kazadan sonra yaşıyor olsaydı bile şu anda kalpleri durmuş, nefesleri kesilmiş bir şekilde oracıkta yatıyorlardır. Onlar için üzüldüğümğ hissediyorum.
"Üzülmenin bir anlamı yok Bea. Onlar artık ölü. Muhtemelen yani." diyor aklımı okuyan Tris.
"Ama onları kurtara-" sözümü kesiyor.
"İçeri dalıp ölü insanları hayata geri düödürmeye mi çalışacaksın? Hemde 15 dakikadan fazla bir süre önce ölmüş olan insanları? Bea, bak anlıyorum, çok iyi kalplisin ve bu da Fedakarlık Topluluğundan gelmenden kaynaklanıyor. Ama artık neredeyse bir Cesursun ve hala diğerlerini düşünüyorsun... Bırak bunları!" diyor bana hafifi bir tokat atarak.
"Ben... Özür dilerim. " yanaklarım kızarıyor ama sinir bundan daha fazla. Bunu hissediyorum. Yine de susuyorum.
"Bence adayı turlayalım. Neyin olup olmadığına baksak iyi olur." diye bize sesleniyor Jack. Arkadan koşuyoruz.
Ada çok ıssız ve çok güzel. Hayranlıkla etrafıma bakıyorum. Ağzım açık ve gözlerim parlıyor. "Bu... İNANILMAZ! "diye haykırıyorum ellerimi çırparak.
"Ama hala buradayız. Şu ana kadar KİMSEye rastlamadık, yani adada büyük ihtimalle yalnızız. "diyor Tris.
Adayı biraz inceledikten sonra uçağın olduğu yere geri döndük.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•Biz Farklıyız•
ParanormalBeatrice ve Tris 13 yaşında 8. Sınıfa giden normal kızlar olarak biliniyor, ama onlar farklı. Telekinetik güçleri var. Uçakları düşüp kendilerini bir adada bulan Jack, Bea ve Tris kendileri gibi birini daha bulurlar:Evan. Hem aşk hem fantasik hem ne...