Mark arkasından bağıran kurbanını yine duymazlıktan gelerek terasa çıktı. Ellerini başının arasına aldı ve bir süre öyle kaldı. Düşünceler onu boğuyordu adeta. Nefesini tuttu sakinleşmeye çalıştı. Anlam veremediği bir şekilde canı yanıyordu. Başını kaldırdı ve şehre doğru baktı. İlk defa vicdan azabı çekiyordu. Sonra bir anda yerinden kalktı ve hızla yine Elena’nın yanına koştu. Son derce kararlıydı ve aceleci davranıyordu. Odadan içeriye girdi kafese doğru yöneldi. Elena yerde oturuyordu. Ağladığı çok belliydi. Bir anda Mark’ın içi acımıştı. Onu ağlarken görmek kötüydü. Kafesin kapısın açtı ve emin adımlarla Elena’ya yürüdü. Beklenmedik bir şekilde ona doğru eğildi. Şuan aralarında yok denecek kadar az bir mesafe vardı ve ikiside yüzlerinde birbirlerinin nefesini hissediyordu. Kurbanı bu mesafeden rahatsız olmuşçasına kendini geriye doğru çekti. Mark hala gözlerini dikmiş ona bakıyordu. Duruşunu biraz daha dikleştirdi ve bakışlarını kurbanından ayırmadan birkaç adım geri gitti. Biraz sonra söyleyecekleri kendini bile şaşırtıyordu ancak ona şimdi doğru gelen buydu. Gözlerini bir an olsun başka bir noktaya iliştirmeye çalışsa da bu konuda pek başarılı olamadı. Kurbanının gözlerine bakarak konuşmayı yeğledi. Elena bu anlamsız tavırlardan ve bu adamın ne yapmaya çalıştığını düşünmekten sıkılmıştı. Etrafta hâkimiyeti ele almış sessizliğin gövdesine baltayı vurmuşçasına konuşmaya başladı.
-Ne var?
Mark düşünceli gözüküyordu. Bir süre alt dudağını ısırdı. Az sonra söyleyeceklerinden sonra kim bilir kurbanı nasıl bir tepki verecekti? Derin bir nefes aldı. Havanın tüm hücrelerinde gezdiğini hissetti. Nefes alırken burnunun deliklerinden içeri giren havanın burnunun ucunda oluşturduğu soğukluğa odaklandı. Ardından cümlelerini toparlayıp ağzını kıpırdattı. Kendisinin bile söylemeye şaşırdığı kelimeler, zincirlerinden kurtulmuş gibi ateşli ve hızlı bir şekilde dilinden dökülüyordu.
-Buradan gitmelisin!
Elena tek kaşını kaldırdı. Duyduklarına inanmak güçtü. O da inanma taraftarı değildi zaten. Katilin onunla dalga geçtiğini düşünerek duyduklarını umursamayıp, kulak ardı etti. Mark bunu fark etmiş olacak ki, aynı cümleyi daha baskın bir şekilde tekrarladı. Bu kez sesi daha yüksek çıkıyordu.
-Buradan gitmelisin dedim!
Elena şaşkınlık içerisindeydi ve bunu gizleyemiyordu. Ağzı istemsiz bir şekilde açıldı ve konuşma isteğine yenik düştü
-Sen ciddi misin?
Katil artık sabırsızca konuşuyordu.
-Bunda anlamayacak ne var? Elbette ki ciddiyim. Sana 5 dakika veriyordum. 5 dakika içinde gittin gittin. Eğer ki gitmezsen şansını kaybedeceksin.
Elena soluksuz bir halde katili dinledi. Bu adam dediğinin farkında mı diye düşündü. Beni kaçırıp buraya getirdi. Üstelik yaşadığı yeri biliyorum. Beni serbest bıraktıktan sonra polise gideceğimi hiç mi akıl edemiyor? Belli ki Mark her şeyi göze almıştı. Aklında ki düşünceleri alelacele toparlayıp kafesin açık kapısına yöneldi. Mark arkasından yürümeye başladı. Elena hala şüpheci davranıyordu. Belkide bu bir oyun,bir tuzak diye düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Doğal olarak böyle düşünmekte haklıydı. Ancak eğer katil gerçekten gitmesini istiyorsa bu eline geçecek en iyi fırsattı. Bu yüzden uysal davranıyordu. Merdivenleri inip evin çıkış kapısına gelince durdular. Mark öne geçti ve güvenlik kodunu girip bütün kilitleri devre dışı bıraktı. Kapı sonuna kadar açıldı. Elena adımlarını birazcık tedirgin atıyordu. Mark bunu hissetti ve ona güven vermek adına sıcak bir bakış attı. Elena bu bakış karşısında yumuşamaya hiç niyetli gibi gözükmüyordu. Kendini kininin duvarları arkasına gizlemişti. İstesede bu sıcak bakışa sıcak bir karşılık veremezdi. Evin kapısından birkaç adım uzaklaştı. Göz ucuyla katile baktı. Mark kapının önünde kollarını bağlayıp duvara yaslanıp onu izlemeye başladı. Elena adımlarını hızlandırdı. Adımları zamanla koşmaya dönüştü.Şimdi süratle koşuyordu. Evden fazla uzaklaşmış sayılmazdı. Kapıya yaslanmış katil kurbanının gidişini izliyordu hala. Bu olay ona bir dejavu yaşatmıştı. Önceki zamanlarda kaçırdığı Louren adlı kurbanıyla da buna benzer bir sahne yaşamıştı. Louren’a ‘sana 5 dakika veriyordum. Kaçarsan kurtulursun ’ demişti. Ama bu sözler oyununun bir parçasıydı ve tamamen bir aldatmacaydı. Louren’da ona inanıp olabildiğince hızlı koşarak kaçmaya çalışmıştı. Ama bu koşma çabaları pekte etkili olmuyordu. Çünkü Mark sol bacağına sakatlık derecesine getirecek şekilde zarar vermişti. Louren da bu bacakla koşmaya çalışsada yapabildiği tek şey acılar içinde kıvranıp yürümek oluyordu. Louren evden kısa bir mesafe uzaklaşmıştı. Bunun üzerine katil kan kokusuyla kendinden geçmiş, en az kendisi kadar acımasız her an tetikte bekleyen 4 pitbul cinsi köpeğin zincirlerini açtı. Zincirlerinden kurtulan köpekler direkt kan kokusunun geldiği yöne koşmuşlardı. Sol bacağı kanlar içinde can havliyle yürüyen Louren ‘a saldırıp kızı oracıkta parçalamışlardı. Mark bir anda gözünün önünden geçen bu dehşetli film şeridini silmek istercesine başını iki yana salladı. Louren ile Elena arasında çok fark vardı. Louren’i öldürmek için serbest bırakmıştı. Fakat Elena’ya zarar vermemek için serbest bırakıyordu. Ona göre Louren ölümü hak etmişti. Ancak Elena’ya ölümü bir türlü yakıştıramıyordu. Elena’nın duraksadığını fark etti. Elena’nın içindeki beklenmedik bir dürtü onun arkasını dönmesini istiyordu. Elena durmak ve koşmak arasında kararsız kalmıştı. Dürtüsü daha baskın geldi ve ağır bir şekilde Mark’a doğru döndü.Ondan pek uzakta sayılmazdı. Bu yüzden yüzündeki ifadeyi okumuştu. Lakin gözlerinde hiç bu zamana kadar görmediği bir bakış vardı. Elena iyice onun gözlerine kitlendi. Bu bakışlarda bir his gizliydi. ‘Muhtaçlık hissi.’Mark’ın gözlerinde muhtaçlık vardı ve Elena bunu hissetmişti. Mark dayandığı duvardan bir anda omzunu çekti. O da Elena’ya bakıyordu. İçinden konuşmaya başladı. ‘ gitme deseydim kalır mıydı acaba?’ Elena sanki Mark’ın iç sesini duymuştu. Gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı. Daha fazla durmasının hiçbir anlamı yoktu. Yavaşça sırtını döndü ve uzaklaştı. Mark sanki hayatının en önemli parçaşını yitirmiş gibiydi. İkiside kendini itiraf etmekte zorlandıkları duygularla savaşıyordu. Elena düşünmeye başladı ‘ne oluyor sana Elena ? kurtuldu işte sevinmek yerine neden üzülüyorsun ’ diye kendine kızmaya başladı. Aklında bir soru tepiniyordu adeta. ‘O katil beni neden öldürmedi? Beni öldürmeyecekti madem neden kaçırdı ve şimdi neden bıraktı?’ Düşündükçe beyni patlayacak gibi oluyordu. Şimdilik düşünme işini bir kenarıya bıraktı ve yoluna devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN BEYAZA TUTKUSU
FantasyBir adam ,o aslında bir şeytan ! Kendisine itaat etmesi için kadın köleler arıyor.Seçtiği kölelerin gençliklerini,güzelliklerini ve hayatlarını çalıyor..! Ona itaat etmemek mi ? Bu, seçtiği kurbanlar için imkansız! Ona itaat etmeyenlerin sonu türlü...