zella day - sacrifice 🎵
"Jimin? Anneciğim yemeğe gelmiyor musun?"
Kapım annem tarafından bir kaç defa tıklatıldıktan sonra kafamı gömdüğüm telefondan kaldırıp cevap verme zahmetinde bulundum. Niyetim beni rahat bırakmasıydı. "Tamam anne!"
Sonra ise saniyeler içinde oynadığım oyuna geri döndüm. Bu ara tüm dünyada çok popüler bir oyunu oynuyordum ve dünya sıralamasında ilk 200'deydim. Benim için küçük ama dünya geneline göre çok iyi bir sıralamam vardı. Arkadaşlarım arasında çok popülerdim o yüzden. Hepsi benden tavsiye istiyordu, para karşılığı oyun geliştirip satıyordum bile. Onlarda sazan gibi para verip alıyorlardı.
Oyuna tekrar daldıktan yaklaşık beş dakika sonra cama atılan bir şey ile yerimden zıpladım. Tanrım yataktan düşüyordum. Her kim attığıysa niyeti camımı kırmaktı belli ki. Düştüğüm yerden kalkarak pencereye ulaştım. Aslında kim olduğuna dair bir fikrim vardı ve perdeyi araladığımda pencerenin altında bana bakan surat düşündüğümün ta kendisiydi. Jeon Jungkook.
Pencerenin korumalarını açıp yukarıya doğru kaydırdım. Sonra kafamı dışarıya doğru uzattım. "Ne var?" 32 dişini birden çok net görebileceğim şekilde sırıtan arkadaşıma ayağımdaki terliği fırlatasım geldi. Bu gülüşü tanıyordum ben. Yine bir piçlik yapacaktı. "Gelsene aşağıya."
Hala sırıtırken konuşan arkadaşıma göz devirdim. Hayır inmeyecektim. Beni ne zaman aşağıya çağırsa başımıza bir şey geliyordu. Ama yok, en son babam bizi genelev müdürünün odasından polis eşliğinde aldığında karar vermiştim. Uymayacaktım bir daha Jungkook'a. Bu arada şu genelev olayını hiç sormayın anlatmayacağım.
Arkadaşım pes etmeyeceğini belli eden bakışları ve yüzünden düşürmediği piç gülüşüyle ikinci kattaki odamın penceresinin tam dibindeki geniş, ne olduğunu bilmediğim ağaca doğru yürüdü. Ağaca tırmanacaktı. Oflayıp pencereyi kilitleyip aşağıya insem ne olur diye düşündüm. Muhtemelen tüm gece ağacın tepesinde bekleyecek ve ben uyumak için odama girdiğimde bile beni rahat bırakmayacaktı. Neyse dedim kendi kendime. Anlatsın bakalım derdini.
Jungkook ağaca bir tarafını yırta yırta tırmandıktan sonra kendine oturacak bir yer buldu. "Jimin ne olduğunu tahmin bile edemezsin." Heyecanla konuştu. Elbette tahmin edebiliyordum. Kesin yine yapacak bir şey bulmuştu ve beni de yanında sürükleyecekti.
"Tahmin etmeme hakkımı kullanıyorum. Artık senin tahmin oyunlarına katılmayacağım." kollarımı bağlayarak konuşmama göz deviren Jungkook, ofladı. Neden ben bıkmış gibi davranıyordu? Ben ondan bıkmıştım! Her seferinde başıma bela açıyordu bacaksız. "Ya sen hala genelev olayında mısın? Aştık sanıyordum." Bir de utanmadan konuyu açıyordu. O olay yüzünden babamın yüzüne aylarca bakamamıştım be! Üstelik olay polise kadar gittiği için okulda adımızın çıkması da cabasıydı.
Sinirle ayağımdaki terliği çıkarıp kafasına denk geleceğinden emin olarak fırlattım. Nişan aldığım gibi tam kafasına denk gelmişti ve sinirle bana bir kaç küfür mırıldandı. "Hay sikeyim! Beynimin suyunu akıttın şuraya."
Ellerini iki yanına vura vura konuşuyordu. Bu hali komiğime gitse de cıvıtmasın diye mimiklerimi kontrol ettim ve pencereyi kapatmaya niyetlendim. Tabi hemen karşı atağa geçmişti. "Dur Jimin kapatma! Ya bak cidden bu sefer ki çok eğlenceli olacak. Bir mekanda kafa dağıtacağız. Bizim çocuklar da var hem. Yoongi de geliyor." son cümlesinde göz kırpan Jungkook ağzının ortasına bir tane geçirme isteğimi arttırdı. Yoongi'den hoşlandığımı falan mı sanıyordu? Sıradan bir arkadaştı. Tabi benim için. Jungkook inkar etse de olayın iç yüzü başkaydı. "Senden hoşlanan bir çocuğu bana ayarlamaya çalışan bir malsın. Aslında her konuda malsın ama konumuz bu değil."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soulbender /vmin+yoonkook
FantasyAma bilmiyorlardı. Bilmedikleri şuydu; aşağıda, derinlerde bir yerde, biri öyle bir yemin etmişti ki. İntikam yemini. Demişti ki, türümü bu hale getiren herkes bedelini ödeyecek. Herkes. Ve ben dünyada yaşayan tek bir insan kalmayana dek durmayacağı...