seven

141 18 29
                                    

"Evet, hepsini."

Gri saçlı son sözünü söyleyip evden arkasında bir kaç adamla ayrıldığında şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemez bir halde gidişini izlemiştim. Bizi götüreceklerdi, nereye bilmiyorum ama bizi buradan götüreceklerdi ve muhtemelen...

Hayır Jimin.

Hayır.

Ellerimin üzerinde hissettiğim sıcaklıkla kafamı Jungkook'a çevirdim. Onunda gözleri az önce benim baktığım gibi kapıdaydı ancak arkadan iple bağlanmış ellerini benimkilere doğru uzatmıştı. Korkusunu anladığım için karşılık vermek istedim ancak ben daha hareket edemeden az önce evden çıkan bir kaç adam geri gelmiş ve önce -yerde hala gülerek bizi izleyen- Hoseok hyung'u, sonra ise sırasıyla Jungkook ve beni kucaklamışlardı. Direndim. Gerçekten direndim. Tepinmeye çalıştım, beni alan adamın omzunu ısırdım ama nafile. Tek bir mimik bile göstermeden bizi arabaya kadar taşımışlar ve sanki çöp poşeti fırlatır gibi üçümüzü -evet üçümüzü- arabaya bindirmişlerdi. 

Hoseok hyung ikimizin ortasında oturuyordu ve nedense burada olmaktan tek memnun olan kişi oydu. Şu an Jungkook'un yanında oturup ona rahatlamasını söylemek istiyordum. Jungkook panik gerektirecek olaylar olduğunda eğer gerektiğinden fazla korkarsa kendini kapatıyordu. Ciddiyim resmen kendini kapatıyor, boş boş etrafa bakıyor ve onu kendine getirmezsek saatlerce o halde kalıyordu. Bu yüzdendi şu an ki telaşım. İçerisinde bulunduğum durumda başlı başlı korkunçtu ama arabaya bindiğimizden beri sesi soluğu çıkmayan arkadaşım onun için endişelenmeme neden oluyor, kendi korkumu unutmamı sağlıyordu. ''Jungkook?''

Hoseok hyung'un arkaya yasladığı bedeninin üzerinden Jungkook'a seslendim. Bu hareketim Hoseok hyung'un -durun, artık ona Hoseok diyeceğim- Hoseok'un kıkırdamasına neden olmuştu. Jungkook seslenişime cevap vermemiş, üstüne Hoseok ağzına bir tane çarpmamı ister gibi gülmeye başlamıştı. Arka koltuğu sıkışmış olmamız ve ellerimin ip yüzünden kasılmış olması da hiç yardımcı olmuyordu. Onunla konuşma istemediğim için görmezden gelmiştim ama Jungkook'u dürtüp gülmeye başlayınca daha fazla dayanamadım.

''Ona dokunup durma.'' dişlerimin arasından tıslar gibi bir ses çıkardım. Jungkook arabaya bindiğimizden beri camı iziliyor, hareket bile etmiyordu. Sözlerim Hoseok'un daha çok gülmesine neden olunca sesimin yüksek sesle çıkmasını engellemedim. ''Kapa çeneni! Yemin ediyorum çok fena dalacağım sana!''

Kahkaha attı. ''Minik Jungkook-ie kitlemiş gene kendini.'' Bir kahkaha daha. ''Hyung'u ona yardım etsin mi? Hm Jungkook-ie? Sana sarılmamı ister mi-''

Bu kadardı.

Cidden.

Kafamı gelişigüzel bir şekilde Hoseok'un kafasına geçirmem, Hoseok'un anlık acıyla çığlık atması, Jungkook'un bir kabustan uyanır gibi şaşırarak bize dönmesi ve ön koltukta oturan mutantın sinirle dönüp bana bir tokat -baya okkalı bir tokat- atması eş zamanlı oldu. Gerçekten o kadar hızlı yaşanmıştı ki bunlar, ne patlayan dudağımı, ne Hoseok'un muhtemelen  kırılan burnuna odaklanabilmiştim. Jungkook şaşkınlıkla bana bakıyordu.

''Hyung...''

Bana doğru mırıldanarak konuşunca sorun yok dercesine gülümsedim. Bakın, Jungkook aptaldır, Jungkook salaktır, Jungkook malın önde gidenidir. Bütün bunları üzerine tezler yazarak kanıtlayabilirim ama Jungkook bunların yanında benim en yakınımdır. Ama en. Beni benden iyi bilen nadir insanlardan biridir, kalabalık arkadaş grubumuzda bile sadece onunla o kadar çok paylaştığım şey vardır ki bizi birbirimize bağlayan doğrusuyla yanlışıyla bunlardır. Ona en çok ben kızarım ama onu en çok ben severim. Bu değişmez. Şu an gözlerini biraz korku biraz şaşkınlıkla açıp bana bakarken içimden onu sarıp sarmalamanın gelme nedeni de tam olarak bu. ''Küçük bir yara sadece.''

Soulbender /vmin+yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin