Etrafı adeta bir aptal edasıyla izlerken ne kadar süredir havada asılı olduğunu bilmediğim arkadaşım birden ayaklarımın ucuna düşmüştü. Hızlı bir düşüştü, muhtemelen kendine geldiğinde canı çok yanacaktı. O hışımla eğilip ne halde olduğunu kontrol etmiştim ama bu halde pek bir şey anladığım söylenemezdi. Ne olduğunu anlamıyordum, şuan burada neler dönüyordu anlamıyordum ama tek bildiğim şey buradan gitmemiz gerektiğiydi.
Kafamı kaldırıp bana sırtını dönmüş, dışarıdan gecenin karanlığında kamufle olmuş gibi görünen kalabalık gruba baktım. Benimle, bizimle, ilgileniyor gibi durmuyorlardı. Yapmam gereken belliydi. Dikkatlerini çekmeden Hoseok hyung'u da alıp buradan gidecektim. Gidecektim gitmesine de, Hoseok hyung'un uyanmıyor oluşu canımı sıkmaya başlamıştı. Gözlerim tekrar kalabalığa çarptığında ilerlediklerini gördüm. Gidiyorlardı. İşte! Şimdi bizde gidebilirdik.
Kafasını dizime yatırdığım Hoseok hyung'u fazla ses çıkarmamaya özen göstererek kucakladım. Buradan kurtulduktan sonra yakın bir zamanda diyete başlaması gerektiğini söylemeliydim. Evet şöyle bir durumda düşündüğüm şeyin saçmalığı da korkudan ne hale geldiğimin kanıtıydı.
Gözüm bir karşımdaki kalabalık grupta, bir de kucağımdaki Hoseok hyung'daydı. Yerden doğrulduğumda arkamı kontrol ettim. Arkasına saklandığım kayalığı aştıktan sonra insan içine çıkabilirdik, orada bir şey yapabileceklerini sanmıyordum. Yani umuyorum ki yapamazlar. Her ne kadar onlara sırtımı dönmek istemesem de kucağımda olan hyung yüzünden önümü görmekte zorlanıyordum bu yüzden hızlanmalıydım. Sahilin diğer kısımlara nazaran taşlı olan bu bölümünde attığım her adım taşların ses çıkarmasına neden olsa da duyulabilecek kadar değildi ve ben çoktan kayalığın oraya ulaşmıştım. Arkama bakmayı bir kaç dakika önce bırakmıştım, ne yaptıklarını bilmiyordum. Belki de gitmişlerdi.
Kayalığın boşluk kısmına vardığımda sahilin kumlu olan kısmını ve eşyalarını almaya gelen insan kalabalığını görünce gülümsedim. Başarıyordum sanırım. Hoseok hyung kucağımda kıpırdanana dek orada beklediğimi fark etmedim. Uyanıyordu! Kafasını hareket ettirmeye çalışırken küçük bir inleme döküldü dudaklarından. "Boynum..."
Gözlerini aralamasıyla ani bir mutluluk içimi kaplasada beklediğim yerden hareketlendim ve kayalığın arasından geçtim. İlerlerken bir kaç yüz bana ve kucağımdaki bedene bakıyordu. Umursamadım ve yürümeye devam ettim. Ta ki bacaklarım taşıdığım ağırlıktan titreyene, kucağımdaki bedenle yere yapışana dek. "Jimin, galiba boynumu kırdın." Hoseok hyung ne ara bu kadar iyi konuşacak kadar ayıldı anlamadım ama kendine gelip bir de söylemesinin beni mutlu edeceğini hiç düşünmemiştim. "Hyung! Tanrım uyanmayacaksın sandım!"
O heyecanla kumların üzerinde yüz üstü yatan Hoseok hyung'a yapabildiğim kadar kollarımı sardım. Alt taraftan bir kıkırtı yükselince geri çekildim. "Bugün... Bugün garip bir gündü hyung. Sanırım delirdim."
Sözlerim kıkırtısını yarıda kesip yüzüne bir ciddiyet oturttuğunda, uzandığı yerden kalktı ve benim gibi diz üstü oturdu. Kayalıktan baya uzaklaşmıştık. "Jimin, ne gördün, ne oldu bilmiyorum. Sadece... Sen tuvalete gittikten sonra birden etrafı çığlıklar sarmaya başladı. Ne olduğunu anlamak için sahile bakacaktım ancak bir anda, bir anda bilincimi yitirdim. Nereden bileyim mutantların yaşadığını? Tanrım, böyle şeylerin geçmişte kaldığını sanırdım." Bir eliyle boynunu kaşırken yandan yandan benim tepkimi izliyordu. Anlattıkları bir süre duraklamamı sağlasa da aklıma yatmayan şeyler gün yüzünde çıkınca toparlandım.
"Nasıl şeyler? Baygındın hyung. Ve ben sana mutantlar hakkında bir şey söylemedim." Sözlerim konuşmayı bıçak gibi keserken şüpheli bakışlarım ister istemez onun üzerinde gezmeye başladı. Ben onu bulduğumda baygındı, bir anda bilincini yitirdiğini söylüyordu ancak mutantların orada olduğunu biliyordu. Pekala şimdi düşününce ortada mantığa yatmayan tek şey mutanların ortaya çıkması değildi. Hoseok hyung şaşkınlıkla açılan gözlerini kırparak gizlemeye çalışsa da benden böyle bir cevap beklemediği her halinden belliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soulbender /vmin+yoonkook
FantasyAma bilmiyorlardı. Bilmedikleri şuydu; aşağıda, derinlerde bir yerde, biri öyle bir yemin etmişti ki. İntikam yemini. Demişti ki, türümü bu hale getiren herkes bedelini ödeyecek. Herkes. Ve ben dünyada yaşayan tek bir insan kalmayana dek durmayacağı...