Mutantlar yok olduğundan beri kimse onların adını anmaz olmuştu ama yine de biyoloji dersinin 'gen' konusunda onlardan çokça bahsediyorduk. Bana kalsa onlardan bahsetmek sorun değildi. Çünkü bir hikayede değildik ve onlarında Voldemort ile bir bağları yoktu.
Şimdi ise o derslerden birindeydik ve mutant geninin erkeklerin sperm hücrelerinin mutasyona uğramasıyla oluştuğunu öğreniyorduk. Yani bu bizim suçumuzdu. Tabi mutant olarak dünyaya gelmek bir suçsa.
Mutantlar ile ilgili şeyleri öğrenmeyi hep çok sevmiştim. Sonuç olarak bizden farklı ve daha güçlülerdi. Ben onlara hiç rastlamadım ama bir ara dünyanın her yerinde beraber yaşadığımız fikri beni çok mutlu ediyordu. Yani düşünsenize etrafta eşyaları hareket ettirebilen ya da ellerinden ateş fışkıran birileri vardı. Ne kadar da havalı! Tabi en yakın arkadaşım Jeon Jungkook'a sorarsak yok oldukları için çok mutluydu ve bunu ölümüne savunurdu, var olmuş olmaları bile ödünü patlatıyordu. Zaten şuan yanımda oturmuş, Bayan Lee mutasyonun nasıl geliştiğini anlatırken bile ne kadar korkunç olduklarından bahsediyordu. Ekrana bir kaç tane mutant fotoğrafı yansıttıklarındabu kişiler gördüğümüz mutasyonu dışına yansıyanlardı. Objektif olmak gerekirse onlara içten içe bayılıyordum ama bazıları insan gibi görünmüyordu, yani...rahatsız edici olabilirdi. Hatta bir kaç fotoğrafta Jungkook'un ağzını yüzünü eğmesine hak vermiştim. Mutant olmayı seçme şansım olsaydı iki yanağımda göz olmasını hiç istemezdim.
Bayan Lee, projeksiyon aletinin arkasında duran çocuğa işaret yaptı ve ekrana bir video yansıdı. Bu videoyu biliyordum, internette bir çok kez izlemiştim. Metali bükebilen bir mutantın videosuydu, 4 sene önceki eylem sırasında kaydedilmişti. Bu mutant bilmem kaç kilo olan arabaları sanki pamuk kaldırır gibi havaya kaldırıp saniyeler içinde buruşmuş kağıt haline getirebiliyordu. Bu insanlara nasıl korkunç gelebilirdi? Bence inanılmaz havalıydı. Yanımdaki arkadaşım salyalarını koluma akıtmasa videoya odaklanabilirdim ancak o kadar korkuyordu ki arada bir kafasını koluma gömüyordu. "Sakin ol Jungkook. Artık yoklar biliyorsun değil mi? Hem bıraksana kolumu kemirdin resmen!"
Kolumu zorla kurtardıktan sonra çalan zil ile birlikte ayaklandım. Sınıftaki herkes sanki derste mutantlar hakkında konuşmamışız gibi suspus olmuşlardı. Zaten hiçbir zaman konuşmuyorlardı. Bir keresinde mutantlar hakkında bir sohbet başlatmak istemiştim ama hepsinden tuhaf bakışlar ve yorumlar aldığım için artık bende konuşmuyordum. Jungkook kolumu dürtüp kafeteryaya gittiğini söylediğinde düşüncelerimden sıyrıldım. Arkasından ilerlerken aklıma gelen garip bir düşünce bakışlarımı koridordaki çocukların üzerinde gezdirmeme neden oldu. Acaba zor da olsa sağ kalabilen mutantlar var mıydı? Belki şuan bu okulda da vardı? Gizleniyor olabilirlerdi. Bir tane görmeyi gerçekten çok isterdim. Tabi şey.. zararsız bir tanesini.
"Jimin bak ne diyeceğim." Koridorda önümde ilerleyen Jungkook bir anda arkasını dönünce ona çarpmamak için hızla durdum. Bir şey demesini istemiyordum. Geçen geceyi sessiz sakin atlatmış olabilirdik -bandanalı garip şahısı saymıyorum- ama bu demek değildi ki Jungkook'a güvenebilirim. O dünya üzerinde görüp görebileceğiz en hızlı başını belaya sokabilen hatta kendiyle beraber başkasını da belaya sokabilen insandı. Bu yüzünü her gördüğümde bir tane çakasım gelmesinin temel nedeniydi. Ama en yakın arkadaşımdı, atsan atılmaz satsan satılmazdı.
"Deme." ağzını elimle kapattım. Konuşmasına izin vermeyecektim. Tabi avucumun içini yalayıp elimi hızla çekmemi sağlamasaydı. "Ne yapıyorsun ama ya?"
Ben elimi Jungkook'un tişörtüne silerken o gülmekten resmen ağlıyordu. Günlük rutinlerimden birini yaparak ensesine bir tane geçirdim. Pisliğin tekiydi. "Ya dur bir şey anlattırmadın." Hala daha gülerken beni kendinden uzaklaştırmaya çalıştı. Daha fazla katlanamadım ve önden önden ilerlemeye başladım. Hızlı yürüyorum sanıyordum ama Jungkook bir adım arkamda yürüyordu. Kısa boylu olmanın dezavantajlarından biri de buydu. Adımlarımız da kısaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soulbender /vmin+yoonkook
FantasyAma bilmiyorlardı. Bilmedikleri şuydu; aşağıda, derinlerde bir yerde, biri öyle bir yemin etmişti ki. İntikam yemini. Demişti ki, türümü bu hale getiren herkes bedelini ödeyecek. Herkes. Ve ben dünyada yaşayan tek bir insan kalmayana dek durmayacağı...