Hayatım boyunca bir çok 'tuhaf' sayılabilecek şey yaşamıştım. Bu tuhaflıkların ne zaman başladığına gelirsek ilkokulda Jungkook ile tanışmamdan hemen sonraydı. Çocuk başlı başına tuhaftı bu yüzden onunla bir araya gelince ister istemez içinize işliyordu. Buna alışmıştım. Masum düşüncelerle çıktığımız yolun sonunda babamın polislerle gelip bizi genelev müdürünün odasından alışından sonra başıma bundan daha tuhaf bir şey gelmez sanıyordum.
Ama ne yazık ki hayat böyle durumlarda size görmek istemediğiniz bir tarafını açarak daha beterini yapabiliyordu.
Büyüyüp bilinçli bir hâle geldiğimden beri mutantlara hayranlık duyardım. Onlar hakkında çok fazla araştırma yapmıştım, bir sürü video ve fotoğraf incelemiştim. Onlar inanılmaz havalıydı. Bana gelip mutant olmak ister misin diye sorsalar cevabım kuşkusuz evet olurdu. En azından bir mutantın arkadaşımı kaçırıp havada asılı tuttuğunu görene kadar. Bu türe olan hayranlığım saniyeler içinde sönmüştü ve benim şuan korkudan altımı ıslatmam gerekirken kendi içimde mutantları hala seviyor muyum yoksa sevmiyor muyum tartışması yapmam aşırı saçmaydı.
Neyime güveniyorsam birde o mutantın karşısına dikilmiştim. Gözlerim havada asılı duran arkadaşımdaydı. Eğer mutantlar dünyada var olmamış olsalardı ve biz onların genetiğini derslerimizde görmüyor olsaydık şu an olanları zihnimin kabul etmesi mümkün olmazdı. Ama ne yazık ki gittiler sansak da hala buradaydılar.
İyi miydi? Havada duran birinin nasıl olduğunu ilk bakışta anlayamıyordum çünkü bir arkadaşım her gün havaya falan uçmuyordu. Gözlerim hala arkadaşımdayken karşımda bir hareketlilik olunca ilgi odağım değişti. Şimdi tam karşımda duran siyah pelerinli mutanta bakıyordum. Az önce kafasında olan şapkasını çıkarmıştı, gri saçları ve kan kırmızısı göz bebekleriyle bana bakıyordu. Ve ben, onu tanıyordum.
"Takım elbisenin üzerine bandana takan garip şahıs?"
Pekala bunu gerçekten beklemiyordum. Ne görmeyi bekliyordum onu da bilmiyorum ama kesinlikle bu değildi. Bir kaç gün önce gittiğimiz mekanda Jungkook'u ararken çarptığım kişinin bir mutant olup arkadaşımı kaçırdığını görmek, hayatımda başıma gelebilecek akıl dışı olaylar listemde son sırada bile yer almıyordu.
Gözlerini bana dikmişti ve kırpmıyordu. Ben ise bir o, bir de havada asılı duran arkadaşım arasında mekik dokuyordum. Bir şeyler söylemeliydim, hesap sormalıydım ama sesimi bulmaya çalışıyordum. "Bu-Burada neler oluyor?" Aferin salak. Böyle bir durumda sorulabilecek en mantıklı soruyu sordun ve üstüne birde kekeledin. Yüzyılın malı ödülünü devretmek üzere birazdan Jeon Jungkook burada olacak.
Karşımda duran bandanalı şahısın arkasına çarptı gözüm. Kendi aralarında bir şey konuşuyorlardı ve tabi ki duyamıyordum. Sonra arkadaki pelerinlilerden biri öne çıktı ve bandanalı şahısın yanına ilerledi. Neden ona bandanalı şahıs diyordum bilmiyordum adam şuan bandana falan takmıyordu. Ama aklıma öyle mimlenmişti bir kere.
Gri saçlı -artık böyle diyecektim- gözlerini benden çekmeye bile niyetlenmeden kulağına bir şeyler söyleyen adama eliyle bir işaret yaptı ve adam özür dileyerek geri çekildi. Neden böyle bakıyordu? En azından gözünü falan kırpsaydı gerçekten korkutucuydu. Şuan ne yapacağımı bilemez halde mal gibi olduğum yerde duruyordum. Kafamı hafifçe kaldırsam tepemde arkadaşım duruyor, karşıma baksam gözlerini bana dikmiş bir mutant.
Neresinden tutsam elimde kalıyordu.
--
Gri saçları gecenin karanlığında parlayan Koruyucu, önündeki güzel ruhtan gözlerini alamıyordu. Neydi onun bu şekilde bakmasını sağlayan? Koruyucu kendini ruhu güzel diye kandırıyordu. Aslı neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soulbender /vmin+yoonkook
FantasíaAma bilmiyorlardı. Bilmedikleri şuydu; aşağıda, derinlerde bir yerde, biri öyle bir yemin etmişti ki. İntikam yemini. Demişti ki, türümü bu hale getiren herkes bedelini ödeyecek. Herkes. Ve ben dünyada yaşayan tek bir insan kalmayana dek durmayacağı...