six

100 14 9
                                    

"Hoseok hyung! En yakın arkadaşlarına kötü casus bir mutant olduğunu ne zaman söyleyecektin?"

Hayatımda çok fazla garip an yaşamıştım, gerçekten, çok fazla. Jeon Jungkook gibi bir arkadaşınız varsa aksinin olması imkansız oluyordu zaten. Ama şu son zamanlarda -yaklaşık bir haftadır- olanların onunla bir ilgisinin olmaması yeterince anormal değilmiş gibi, kendini bu garipliğe dahil etmenin bir yolunu bulmuştu.

Ne mi oluyordu?

Her şeyi en yakın arkadaşıma anlattıktan sonra onun deyimiyle Hoseok hyung'u basmaya gitmiştik. Benim amacım o gün  sahilde neler olduğuna dair bir açıklama almaktı ama keskin zekalı arkadaşım Jungkook, Hoseok hyung'un kötü biri olduğuna yalnızca bir kaç dakika içinde emin olmuş, hesap soracağımıza inandırmıştı kendini. Şuan ise yolda gelirken söylediği cesaret sözleri sönmüş, ağzını açmaya bile korkar halde olan biteni izliyordu. Bende elim çenemde sessizliğimi koruyordum. Ha elim çenemde dediğime bakmayın, mecazen söyledim. Yoksa iki elim arkadan bağlanmış, nasıl kırıldığını anlamadığım duvarın kenarında Jungkook ile koyun koyuna oturuyordum. Jungkook'un yanına da Hoseok hyung'u oturtmuşlardı. Ve evet, bizi bağlamışlardı.

Düşüncelerim yerini gerçekliğe bıraktığında bu kadar sakin olmamı önemsemeden gözümün önünde bir ileri bir geri yürüyen kırmızı saçlı genci izlemeye başladım. Panik olmuş gibi görünüyordu. Bir dakika, panik olması gereken biz değil miydik? Sonuç olarak un çuvalını bağlar gibi bağlayıp bir köşeye atmışlardı bizi. Olay iyice garip bir ha almaya başladığında bakışlarım tekrar yanımdaki bedene kaydı. Pekala sanırım şimdi panik yapmalıydım çünkü Jungkook konuşmuyordu. Korksa bile korkudan daha çok konuşurdu o, ama şimdi konuşmuyordu. Boş boş etrafı izliyordu.

"Mark ortalıkta dolanmayı kes. Canımı sıkmaya başladın."

Koltuğa kalçasını dayamış, yardımcıları bizi bağladığından beri yeri izleyen gri saçlı yakışıklı, evet ona bu ismi verdim, adını Mark olduğunu öğrendiğim gence seslendiğinde genç olduğu yerde durdu. "Üzgünüm efendim, ben- " bir kaç adım ilerleyip duymayacağımızı düşündüğü ama çok rahat duyduğum bir tonda konuştu "-yüzümüzü gördüler." 

Bunu dünyanın en korkunç şeyiymiş gibi söylediğinde içimden 'aynen akıllı, mutant olduğunu bildiğim bir grup bizi resmen esir aldı ve buradaki tek sorun bizim sizin yüzünüzü görmemiz' demek gelse de sessiz kaldım zira onlarla muhatap olmayan niyetim yoktu. Kendi aralarında konuşmaya başladıklarında yanımdan gelen bir sesle kafamı önce Jungkook'a -hala şoktaydı- sonra da sesin asıl sahibi Hoseok hyung'a çevirdim. "Jimin, burada ne işiniz var?"

"Hiç, hal hatır soralım dedik. Birde sizin şu mutant işleri nasıl yürüyor diye soracaktık."

Jungkook ağzımı açmama bile izin vermeden kafasını hızla Hosoek hyung'a çevirip deyip yerindeyse tısladı. Pekala, sinirli Jungkook'u ilk kez görüyor değildim ama bu sefer biraz, farklıydı. Sakin olması adına kolunu dürtmüştüm ama kendine gelmişti bir kere beni dinleyecek değildi. "Jeon Jungkook, " Hoseok hyung yüzündeki anlık şaşırma ifadesini silip gülmeye başladı, o her zamanki içimi ısıtan gülüşten uzaktı ama. "-her zaman zeki bir çocuk oldun. Zaten o bir grup aptalın arasında beni biri fark edecekse bu kişi sen olacaktın."

Kendi kendine gülmeye başladığında, resmen mutant olduğunu kabul etse de benim odaklandığım yer, gerçekliğine canı gönülden inandığım arkadaşlığımızdan bir hiçmiş gibi bahsetmesi, bizi aptal olarak görmesiydi. Bu kalbimi bilmem kaç parçaya ayırırken Jungkook konuşmaya başladı. "Şerefsize bak! Sensin be aptal! Şuna bak ne bok olduğunu bile saklayamıyorsun!" Sesi yükseldiğinde eş zamanlı olarak karşımızdaki ikilinin ve onların etrafını saran grubun ilgisini çekmiştik.

Soulbender /vmin+yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin