Chapter 11 - Killer

2K 160 19
                                    

Önceki bölümün vote'ları ve yorumları çok güzeldi...

Bölüm şarkısı: Beth Crowley ~ Warrior (multi)

İyi okumalar...

**

Ağzım açık kalmıştı. Ben öleceğimi düşünürken -ki o halde bile bir şekilde kaçacaktım- beni bırakıyordu. Zayn oldukça şaşırmış görünüyordu, bunu beklemediği belliydi.

"G-gerçekten beni bırakacak mısın?"

"Evet! Topla eşyalarını. 5 dakika içinde burada hazır olmazsan vazgeçerim!" Gerçekten beni bırakıyordu. Koşarak merdivenlerden çıktım. Eşyalarımın olduğu odaya girdim. Gardırobu açtım, ilk bulduğum kıyafetleri üzerime geçirdim, alt taraftaki büyük bavulu aldım. Bütün eşyalarımı içine koydum. Onları düzenlemekle uğraşamazdım. Kıyafetler karışık olduğu için biraz zor kapatsam da sonunda fermuarı çektim. Bavulu zorlukla merdivenlerden aşağıya indirdim. Zayn yoktu, gitmiş olmalıydı. Harry ise koltukta yayılarak oturuyordu.

"B-beni götürmeyecek misin?" Kafasını bana çevirdi. Yüzü ifadesizdi.

"Nereye?" Dalga mı geçiyordu?

"Evime. Ben kendim de giderim. Senin bırakmana gerek yok." Kapıya yöneldim. Hızla ayağa kalktı.

"Nereye gittiğini sanıyorsun?"

"Eve gidebileceğimi söylemiştin!" Lanet olsun! Gözlerim yanıyordu. Hayır! Şu anda olmaz, yanlış zaman. Onun karşısında ağlamak istemiyorum.

"Ben öyle bir şey söylemedim." Zaten ben uydurdum!

"Ama Zayn vardı ve s-sen beni bırakacağını söylemiştin!" Sesim titremişti, üstüne üstlük kekelemiştim de. Harry, yavaşça etrafına baktı. Etrafına bakmayı bitirdikten sonra tekrar bana döndü.

"Ben burada Zayn göremiyorum." Çok sakindi. Sesinde tehlikeli bir sakinlik vardı, kan dondurucu bir sakinlik.

"Çünkü gitmiş!" Omzunu silkti. Bir şey demeden koltuğa oturdu. Bu kadarı fazlaydı. Koşarak kapıya gittim. Kapının kolunu çekmeme saniyeler kala bileğimden tutup ters çevirdi. Koluma verdiği acıyla yere çöktüm. Kolumu sertçe çeviriyordu. Biraz daha çevirirse kırılacaktı. Acı, kolumun tamamına hücum etmişti. Gözyaşlarım benden habersiz süzülüyordu. "Kolumu bırak, l-lütfen." Sesim fısıltıyla karışık titrek çıkmıştı.

Kolumu bıraktı ve daha sonra morarıp şişecek olan, bir kızarıklık daha oluşmuş oldu. Bana iğrenirmiş gibi bakıyordu. O kadar kötü olamazdım. Bu görünüşten iğrenme gibi bir şey değildi. Benden iğreniyordu. Bana acıyordu. Onun önündeki acizliğimi görsem ben de kendime acırdım. Bunun için kendimden nefret ediyorum. Onun önünde bu kadar savunmasız kaldığım her saniye kendimden daha da nefret ediyorum. Ona olan nefretimi bir şekilde kendime çevirmemi sağlıyordu. Bunu sözleriyle yapmıyordu. Bakışları ve beni karşısında düşürdüğü durumlar yetiyordu da artıyordu.

"Benden cidden bu kadar çok mu nefret ediyorsun?" Çarpık bir gülüş attı.

"Hâlâ anlamadın galiba. Beyninde sorun mu var diye merak ediyorum, Grace ya da Elizabeth." Yüzüme vuruyordu. Karşısında acı çekmemden hoşlanıyordu.

"sanırım Grace demeye devam edeceğim. Çünkü 'Grace' senin 'mal'a dönüştüğünde kalan ismindi. Hani baban seni sattı ya! Hatırlıyorsun değil mi? Seni seven tek kişiden, annenden, koparmalarını izlemek nasıl hissettirdi? Belki öz annen bile ölmüştür Grace. Tek kelimeyle, yalnızsın!"

"Belki ailen de senden nefret etmiştir. Bir insanın kendi kızını borcu karşılığında satması, komik! Belki senden sonra bir çocukları daha olmuştur ve onla çok mutlu olmuşlardır. Büyük ihtimalle o senin gibi değersiz değildir. Annende yeni çocuğunun sevinciyle seni unutmuştur. Ve tekrar en başa dönüyoruz. Yalnızsın. Bakalım seni seven birini bulabilir miyiz? Galiba bir kardeşin vardı, değil mi? Peki o nerede? Büyük ihtimalle herhangi bir ailenin birindedir. Peki senin, kendi ablası olmadığını biliyor mu? Sanırım bu sorunun cevabı 'HAYIR' olacak. Bilseydi zaten senden nefret ederdi. Aynı herkesin senden nefret ettiği gibi." Ellerimle kulaklarımı tıkadım. Onun düşüncelerine ihtiyacım yoktu, benimkiler zaten beni boğuyordu. Her söylediği kelime, ellerimle baskı uyguladığım kulaklarımdan giriyor; beynimde yankılanıyor ve çıkamadan orada hapsoluyordu.

"Sus!" Bağırmama karşılık hiçbir şey yapmadı. Yere çömeldi. Yere bakıp gülümsedi.

"Kelimelerin bir bıçaktan daha keskin olup daha fazla acı verdiğini görüyor musun? Gerçeklerin yüzüne vurulması acı verici, değil mi?" Bileklerimi kavradı, beni ayağa kaldırdı. Gözlerini üzerimde gezdirirken boynumda durdu.

"Ben bunu nasıl daha önce göremedim!" Eliyle boynumdaki kolyeyi çekti. Ah, hayır!

"Güzel bir kolyeye benziyor."

"H-harry lütfen, o-o bana ailemden kalan tek şey!"

"Güzel, sanırım artık bu benim oldu. Nasıl olsa gerçek ailenden değil!" Kolyeyi cebine koydu. Bende kalan son değerli şeyi de almıştı. Sinirle ayağa kalktım.

"Ver onu bana!" Avcumu açıp öne uzattım. Bu cesaretim nereden geliyordu bilmiyorum. En fazla beni öldürürdü. Tüm hayatımın yalanlar üzerine kurulu olduğunu düşünürsek, pek bir şey kaybetmezdim. Bir adım daha attım. Kolyeyi almak için elimi cebine uzattım. Tek hamleyle kolumdan tutup beni geriye savurdu. Sendeledim, koltuğa tutunup dengemi sağladım. Tekrar gelen cesaretle konuşmaya başladım.

"Ben kaçıncı olacağım, Harry? Şu ana kadar kaç kişiyi öldürdün? Eminim geceleri. Öldürdüğün kişilerin yüzleri rüyalarına giriyordur." Güldü. "benim yöntemimi bende kullanmak, ha? Öldürdüğüm kişiler yüzünden zerre kadar pişmanlık duymuyorum!" Yine de devam edecektim. Madem sözler fiziksel acıdan daha çok acı veriyordu, ben de onun silahı kendisine karşı kullanacaktım.

"Öldürdüğün kişilerin seslerinin kulaklarında hatta beyninde yankılandığına eminim. Karanlığa bakabiliyor musun? Gözlerinin önünde gölgelerin, siluet halinde öldürdüğün kişilerin görünümüne bürünmesine katlanabiliyor musun?" Yutkundu. "Sus." Sesi sakindi. "Eminim birini ilk öldürüşünde korkmuşsundur. Ve onun yüzünün beynine kazındığına eminim. Arada gözünün önünde canlanıyor mu? Onun yüzünü görüyor musun Harry?" gözleri tekrar yeşilin en koyu rengine büründü.

"Sus!" diye kükredi. Ona aldırmadan devam ettim. "Aslında beni öldürmen iyi olabilir. Hayatının sonuna kadar sana işkence çektirme fikri, sürekli gözünün önüne gelip kendinden nefret etmeni sağlamak çok cazip geliyor. Sen bir katilsin Harry! Bir Katil. Sadece karaktersiz bir katilden ibaretsin!"

"Sana sus dedim!" diye tekrar kükredi ve beni duvara savurdu. Sırtım hızlıca duvara çarptı. Bir an kemiklerimin kırılacağını sandım. Acıyla yere çöktüm. Üzerime gelip bana tekme atmaya başladı. Kollarımla yüzümü kapattım. Rastgele savurduğu tekmeler karnıma ve bacaklarıma geliyordu.

"Sus, sus, sus, sus, sus, sus!" diye ardı ardına tekrarladı. Karnıma attığı tekmeler sanki derimi deliyordu. Tekmeleri organlarıma atmış gibi hissediyordum. Gücünü kontrol etmeden savurduğu tekmeler etlerimi eziyordu. Karnımdaki ve bacaklarımdaki sızı artarak vücuduma yayılırken, aralıksız tekmelerine devam ediyordu. Her sert tekmesiyle birlikte "Sus!" diye bağırıyordu.

Bir süre sonra geri çekildi. Salonun ortasındaki sehpayı devirdi. Sehpanın üst kısmındaki cam parçalara ayrıldı. Kenarda duran içki şişelerini fırlattı. Camların parçalanma sesinden sonra salonda sesi yankılandı. "Sus!" Eline ne geçerse fırlatıyordu.

Vücudum çok acıyordu. Tenime dokunan kıyafetler bile yaralarımı sızlatıyordu. Aldığım darbeler çok sertti. "Sus!" Bağırmaya devam ediyordu. Aniden yanımda bir şişe patladı. Şişeyi bana yakın bir yere atmıştı. Ellerimi yüzüme siper ettim. Birkaç cam kırığı kollarımı çizdi. Çizilen kollarımın acısını hissedemiyordum. Zaten vücudum acıdan uyuşmuştu. Etlerim yine de sızlıyordu.

Etrafı dağıtmayı kesti. Önüme geldi. Onun elleri benimkilerden daha kötüydü. Bir sürü kesik vardı ellerinde. Kırdığı şişeler yüzündendi. Çevik bir hareketle belinden çıkardığı silahını bana doğrulttu.

"Sana sus dedim!"

**

BURAYI OKUYUN!!! ÖNEMLİ! Fark ettiyseniz bu bölüme sınır koymadım. Okunma sayısına göre vote'lar gerçekten az. Lütfen eğer hikayeyi okuyorsanız vote verin ve yorum yapın... Yazmak için gerçekten çok uğraşıyorum ve vote'ların az olduğunu düşünüyorum. Umarım beni anlarsınız. Sadece biraz vote'ların yükselmesini bekleyeceğim. (Zaten sınav haftama denk geliyor.) Sizi seviyorum. Umarım anlayışla karşılarsınız!

Ve uzuuuuun uuuzuuuun yorum istiyorum. Uzun yoruma ithaf vereceğim. Kendinize iyi bakın...

The Dark Side Of Light || StylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin