Chapter 20 - "I'll Be Your Nightmare!"

936 71 23
                                    

Önceki bölümün 30 oya gelmesini bekledim. Okuyan ve oy veren herkese tekrardan teşekkür ederim. Hepinizi çok seviyorum. Umarım bu bölümü beğenirsiniz. Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum. Biraz kısa olduğunu biliyorum.

Bölüm ithafları: @AlmightyBendis, @mecidovasaniye, @MsQueenStyles ,@DIRECTIOVATIC

 Gözlerimi açtığımda aklıma gelen ilk şey bunların da bilinçaltımın bir oyunu olabileceğiydi. Gerçeklik kavramı giderek silikleşiyordu. Hastanedeydim. Üzerimde hasta önlüğü vardı. İçeri bir doktor girdi. Sarı saçları ve yeşil gözleri vardı, genç gözüküyordu. Gülümsedi, “Uyanman güzel, Grace!” Elindeki dosyayı masaya koydu. Burasının gerçek olup olmadığıyla ilgili endişelerimi yenemiyordum. “Ben Felix, seni buraya zorla getirdim. O, seni kesinlikle getirmeyecekti. Fakat ilacın etkisindeyken ölebilirdin.” Sanırım gerçekten uyanmıştım. Söylediği şeylerin yarısı öylece kulaklarımdan geçiyordu.

“Gerçekten uyandım değil mi?”

“Evet, aklıma gelmişken,” Sandalyenin yanındaki çantayı alarak yanıma geldi. “Bunlar senin eşyaların olmalı. Harry öyle söyledi.” Adını kullandığı anda istemsizce gerildim. Bunu fark etti, fark edilmemesi mümkün değildi zaten. Kapıya baktım. Böylece bırakmayacaktı. Gelip yeni işkencelerini uygulayacaktı. İçten içe bundan zevk alıyor olmalıydı. Felix, bakışlarımı takip ederek kapıya baktı. “Gelmeyecek!”

Bu kadar çabuk bırakması oldukça garipti. Tekrar önündeki çantaya döndü. İçinden telefon ve cüzdan çıkardı. Amber’ın aldığı telefon ve cüzdandı. Cüzdanı aldım, içine bakmak için açtım. içinde kredi kartı ve kimliğim vardı. Bu Amber’ın verdiği kredi kartı değildi. Ashley ve kendim için para biriktirdiğim hesabın kartıydı. Cüzdanı kapattım. Ona geri verdim. Çantaya koyup tekrar sandalyenin üzerine koydu.

“İlerleyen saatlerde, kendini iyi hissettiğinde hastaneden çıkabilirsin. İlaç konusuna gelirsek, bir hafta boyunca kabuslar görebilirsin. Bunun dışında bir şey olacağını sanmıyorum. Ama ben yine de bir psikiyatra görünmeni öneririm. Yaşadığın şeyler kolay değil. Bundan sonra aynı şeyleri yaşamayacaksın, bitti. Sende büyük etkiler bıraktığı aşikar.” Masanın üzerindeki dosyayı alarak bir şeyler yazdı, konuşmaya devam etti. “Beslenmeni düzene sokup kilo almalısın. Bağışıklık sistemini güçlendirmelisin. Bunun için sana antibiyotik vereceğim, düzenli olarak kullanırsan eski haline dönmene yardım edecektir.”

Yaptığı uzun konuşmadan sonra bir tepki vermemi bekledi. Ben hala ‘bitti’ kelimesindeydim. “Teşekkür ederim.”

***

Hastaneden çıktığımda o küçük apartman dairesinden başka gidecek yerim olmadığını fark ettim. Kirayı uzun zamandır ödemiyordum, uzun zamandır buralarda değildim bile. Orada ne kadar kaldığımı bilmiyorum. Ama günler, yıllar gibi gelmişti.

Her işkencede ölmek istemiştim. Bıçakla bacağımda açtığı her yarada ölmek istemiştim. Soğuktan neredeyse donmamı sağladığında ölmek istemiştim. Bana o silahı doğrulttuğunda tetiği çekmesini istemiştim. Dayanacak gücüm kalmamıştı, daha fazla işkenceye katlanamazdım. Son olarak beni delirtme noktasına gelmişti. Artık bitmişti! Artık özgürdüm, daha fazla işkence yoktu.

Eve gitmeden önce Ashley’ye ne olduğunu öğrenmeliydim. Bu bekleyemezdi. Yine Samantha’nın yanına gidebilirdim. Avukat olarak bu işle o ilgileniyordu. Ofisi sadece birkaç blok ötedeydi. Oraya kadar yürüyebilirdim.

Yaklaşık on beş dakikalık yürümenin ardından ofisinin olduğu binaya gelebilmiştim. Ofisinin önüne geldim. İçeriden sesler geliyordu. Yanında birileri olmalıydı. İçeri girmek yerine yanındakiler çıkana kadar beklemeyi tercih ettim. Kapının yanındaki koltuklardan birine oturdum.  Buraya son gelişimi hatırladım. O cevap gibi bir cevap almak istemiyordum. İçeriden bağrışma sesleri geldi. Kadın ve adam birbirlerine bağırıyorlardı. Çok geçmeden bağrışmalar kesildi. İkisi de sinirle dışarı çıktı.

Onların çıkmasından yararlanıp içeri girdim. Samantha beni görünce şaşırmıştı. Yüzündeki şaşkınlık yerini endişeye bıraktı. “Grace, sen iyi misin?” son geldiğimdeki halim ve şu anki halim arasında uçurum vardı. Çökmüştüm, gözlerimin çevresi mosmordu, zayıflamıştım ve gözlerimden akan yorgunluğum vardı.

“İyiyim, ben sadece Ashley’yi sormak için gelmiştim.”

“Evet, o konu. Ashley artık Amber ve Frank’in yanında değil. Sana ulaşmaya çalıştım. Telefonlarını açmadın. Başına bir şeyin geldiğini düşündüm. Hala da iyi olduğunu düşünmüyorum.”

“Ben iyiyim. Ne oldu?”

“New York’ta yaşayan bir teyzenin olduğunu öğrendik. Sanırım annenler çok yalın değilmiş. Akraba olduğunuz için, onlar da kabul edince, Ashley’yi evlat edindiler.” Annemin bir teyzem olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Yakın olmadıklarını söylemişti. Onu bir kere falan görmüştüm. Çok nadir görüşürlerdi. Ashley’nin bir akrabamızın yanına gitmesi ve onların elinden kurtulması beni mutlu etmişti. Düzelir düzelmez onu görmeye gitmeliyim.

“Teşekkürler.” Samantha tam ne hale geldiğimle ilgili sorular soracaktı ki, “Gitmem gerek.” Diyerek aceleyle oradan çıktım. Soru sorsa bile verebileceğim mantıklı cevaplarım yoktu. Ashley’nin onların yanından kurtulmasıyla üzerimden büyük bir yük kalkmıştı. Bu konuda endişe duymama gerek kalmayacaktı.

Eve kadar yürüdüm. Yol beni yormuştu, bacaklarım ağrıyordu. Apartmanın girişinde durup soluklandım. Posta kutularına baktım. 4 numaralı olanı kontrol ettim. Bir mektup vardı. Zarfı dikkatlice açtım. Mektup ev sahibindendi. Kiranın uzun zamandır ödenmediğiyle ilgili uzun bir yazı yazmıştı. Mektubun sonuna haftaya pazartesi tekrar geleceğini,  kirayı alamazsa evi boşaltmam gerekeceğini yazmıştı. Bugün perşembeydi. Pazartesiye kadar kira parasını toplayıp verebilirdim. Büyük ihtimalle biriktirdiğim paradan verecektim. Mektubu çantanın içine koydum. Merdivenleri çıktım. Kapının yanındaki saksıyı kaydırdım. Orada yedek anahtar vardı. onunla kapıyı açtım.

Eve girdim. İçimde hala büyük bir korku vardı. Her şey bilinçaltımın bir oyunu olabilirdi. Emin olmak için dolaptaki bardaklardan birini çıkardım. Tezgahın üzerine koydum. Yere atacaktım adından kırıldığı halde tekrar orada olup olmadığına bakacaktım. Elimi bardağın üzerine koydum. Bir şey bardağı yere atmamı engelliyordu. Gerçeği öğrenmekten korkuyordum.

Bardak kırıldığı halde hala orda durmaya devam ederse ne yapacaktım? Anlık bir cesaretle bardağı yere fırlattım. Parçalara ayrıldı ve kırılan cam parçaları her tarafa saçıldı. Kafamı kaldırıp tezgahın üzerine baktım. Bardak orada değildi! Gerçekten kurtulmuştum! Mutluluktan gözlerim doluyordu. Her şey gerçekti. Neşeyle yerdeki cam kırıklarını temizledim.

Koltuğa oturup televizyon izlemeye başladım. Favori dizilerimden birini bulmuştum. Bunları izlemek her şeyi unutturuyordu. Fakat dizinin yarısında kapanmaya başlayan gözlerim, diziyi sonuna kadar izlememe engel oldu.

Yüzümde hissettiğim sıcak nefesle uyandım, koltukta uyuyakalmış olmalıydım. Yüzüme vuran nefesin sahibine baktım. Nefretle dolu  yeşil gözler karşımda duruyordu. “Seni bıraktığımı düşünmen oldukça gülünç!” duygudan yoksun boğuk sesi, üzerimde büyük bir korku yaratmaya devam ediyordu. Elini kestiği bacağıma koydu.

“Buraya iz bıraktığımı biliyorsun. Onlar asla geçmeyecek ve sana beni hatırlatacak.” Elini kesiklerin üzerine bastırdı. Acıyla kasıldım. “Benden bir hatıra olarak düşün.” Korkudan hiçbir şey söyleyemiyordum. Hareket bile edemiyordum, adeta donup kalmıştım.

“Beni her unutmaya çalıştığında, o izler tekrar ve tekrar hatırlatacak. Hayatının sonuna kadar kabusun olacağım!”

The Dark Side Of Light || StylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin