Chapter 18 - Antidote Bottle

914 71 51
                                    

Bilgisayardaki virüsü temizlemekle uğraşıyordum. Bu bölüm hiçbir şekilde içime sinmedi. Kısa oldu. Bu konuda söyleyebileceğim tek şey bunu bile zor yazdım. Beynim durmuş gibi. Okula birkaç gün kaldı, sanırım süre azaldıkça depresyona giriş yapma aşamasına geliyorum. +20 yorum bölüm sınırı.

Harry'nin ağzından;

Grace'in bulunduğu eski odadan çıktım. Elimdeki bitmiş sigara paketini buruşturdum. Mutfaktaki çekmeceden bir sigara paketi daha çıkardım, boş olanı çöpe attım. Niall onu aramam üzerine Grace'i geri getirmişti. Bir nevi onun geri gelişini keyifle izlemiş oldum ve bu gelişi daha iyiydi çünkü bu sefer çekeceği işkenceyi engellemek için yapabileceği hiçbir şey yoktu. Tamamen bana bağlıydı. Kulağıma dolan yeni bir çığlıkla odaya çıktım. Odanın bu halde olması gerçekten rahatsız ediciydi ama onun hak ettiği de buydu. Grace'in tam önüne koyduğum sandalyeye oturdum. Bir sigara daha yaktım, dudaklarımın arasına yerleştirdim. Grace'in yerde çığlık atarak kıvranışını izlemeye devam ettim. Derin bir uykudaydı. Büyük ihtimalle bilinç altına hapsolmuş durumdaydı. Ona enjekte ettiğim sıvının etkisinin nasıl olduğunu, neyle sonuçlanacağını bilmiyordum. Daha önce kimse üzerinde denenmemişti, benim elimdekinden başka da yoktu zaten. Sadece bir taneydi. Sanırım bunun saçma olduğu kanısına varıp üretmekten vazgeçmişler, kullanım alanının da olmayacağını düşünmüşler. Yine de buna sahip olmak için yüklü bir miktar verdim. Acaba yan etkileri var mıydı? Ya da panzehir işe yarar mıydı? İşe yaramasa bile en fazla ölürdü, bu da umuruma olmazdı.

Yerde kıvranarak cenin pozisyonunu aldı. Vücudu titriyordu. Kesik nefesleri, arada attığı çığlıklar odayı dolduruyordu. Acaba Kate, Grace'in bu halini görseydi mutlu olur muydu? Onu mutlu etmek isterdim. Beni umursamayan birinin duygularını umursamam... Bu kesinlikle yanlış ama engellenemiyor işte. Üzüldüğünde üzülürsün, sevindiğinde sevinirsin.

Israrla çalınan kapı zorlana da olsa sandalyemden kalkmamı sağladı. Elimdeki paketi yere bıraktım. Seri adımlarla aşağı indim, kapıyı açtım. Karşımda, kaşları endişeyle çatılmış Niall duruyordu. "Buradan gitmelisiniz." Niall söylediklerinden sonra içeri geçti, koltuğa oturdu. Kapıyı kapattım. "Neden?" diyerek diğer koltuğa oturdum. "Max buraya geliyormuş ve gitseniz iyi olacak." Max, buraya gelecek? "Niall onu en son bıraktığım o halden çıkması uzun sürer."

"Harry, yüzündeki alaycı gülümsemeyi siler misin? Yanında birini getiriyormuş zaten asıl sorun da bu. Onları fazla hafife alma derim. Ne olacağını bilemezsin." Max gibi birini hafife almamak yanlış olurdu. Yani o, Max. En fazla ne yapabilirdi ki? "Beni merak etme Niall, bir şey olmaz." Niall her zamanki umursamazlığıma alışkın olduğu için cümlemi duymazdan geldi. "Grace ne halde? Onu getireli neredeyse iki gün oldu."

"Uyuyor, yani sanırım."

"Ona ne verdiğini bile bilmiyorsun. Bunun güvenli olduğuna emin misin?"

"Niall güvenli olmasa bile umurumda değil. Onu önemsemem için bir neden yok biliyorsun."

"Onu insan olduğu için önemseyebilirsin! Her neyse panzehiri ne zaman vermeyi düşünüyorsun?"

"Sanırım bu süre onun için yeterli. İlerleyen saatlerde panzehiri veririm ve eski haline döner."

" Benim şu anda gitmem gerek. Daha fazla uzatma, onu öldürebilirsin." Tamam cümlesine cevap verecekken beni engelledi. "Biliyorum, umurunda değil." Aynen öyle. Koltuktan kalktı, ağır adımlarla kapıya ilerledi. Kapıyı açtı, bir süre durdu. Ardından bana döndü. "Sadece," Durdu, cümlesini toparlamaya çalışır gibiydi. "Onu öldürme Harry. Bunun yükünü de kaldırabileceğinden emin değilim! Pişman olacağın bir şey yapma." Benden cevap beklemeden çıktı. Belki de haklıydı. Bir ölümü daha kaldıramayabilirdim. Kendi akıl sağlığım için, düşüncelere dalmayı ve tekrar geçmişe gitmeyi reddettim. Televizyonu açtım. İzleyecek bir şeyler aramaya başladım. Hiçbiri ilgimi çekmiyordu. Zaman geçirmek amacıyla öylesine bir filmde durdum, izlemeye başladım.

The Dark Side Of Light || StylesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin