12.BÖLÜM: ''YUMRUK''

331 36 40
                                    

MUTLU YILLAR! Hepinizi çok seviyorum, iyi ki varsınız.  2018 umarım hepinize hayallerinizi yaşatır. Bölümü şu ana yetiştireceğim diye bayağı can çekiştim. Kısa olmuş olabilir.

6 ayın sonunda bölüm atmak aşırı garip geliyor. Çıldırmalık.

Bölüm şarkısı: Whissell - It's Going Down

Multimedya:  Temsili bir şeyler.

Yorum yapmayı lütfen unutmayın! Beni yazmaya iten şeyler yorumlarınız.

Umarım beğenirsiniz.  İyi okumalar.

*

Ya da, sadece ben öyle sanmıştım. Arkamdan gelen tanıdık ses, bir anlık rahat bir nefes vermemi sağlasa da ızbandut'un hala beni yakalayabileceği düşüncesiyle gergin bir şekilde kendimi ileriye attım. 

Hafif bir kahkaha sesi, eğlendiğini belli eden alaycı ton... Hızla arkama döndüm ve sinirle kaşlarımı çattım.

''Ne yaptığını sanıyorsun? Çocuk gibi saçma sapan davranmanı gerektirecek bir durumun içerisinde değiliz.'' Sesimdeki öfkeli ton, demin yaşadığım adrenalinle birlikte küt küt atan kalbimle buluşmuştu. Sinirlendiğimde kendimi kontrol edemez hale gelebiliyordum ve şu an sinire beş kalanın kıyısında bir yerlerde olduğumun farkındaydım.

Tan'ın gözlerindeki parıltı yok oldu ve boğazını temizledi. Yukarıya kıvrılmış dudakları ciddiyetine geri kavuştu ve sakin bir şekilde ''Haklısın,'' dedi. 

Şaşırmadım, şaşırmam gerekiyor zannediyordum ama ekstra bir tepki verememiştim. İçten içe mutlu oldum, teşekkürler atarlı giderli anlar ve ses tonları. Anlık bir duraksamaya giren zaman, etraftaki yüksek ses ve aşağı yukarı zıplayan bedenlerle birlikte ani bir şekilde beni yaşama geri döndürdüğünde, gözlerimi istemsizce devirip arkamı döndüm.

Bir iki adım attığımda arkamdan gelen, kalın birkaç bağırış sesi ve vuruşmayı andıran patırtının ardından Tan nefesini toparlamaya çalışarak yanıma yetişti. Fazla müzikten dolayı sesini duyurmak amacıyla kulağıma yaklaştı ve yüzündeki inanamaz ifadeyle birlikte ''Demin bunları mı atlattın sen?'' dedi. Kafasını arkasına çevirip bakıyordu, bende bekletmeden döndüm. Traktör şoförü ve yanındaki numara iki ızbandut'u duvarın dibinde, birbirlerinin üstünde görünce istemsizce minik bir kahkaha atıp kafamı salladım.

''Evet, zor olmadı. Gördüğün üzere korumana ihtiyacım yok.''

 Lakin, gel gelelim atarım giderim bitmiyordu. Kendimi üste çıkartmak ve Tan'a sürekli laf sokuşturmak, demin içerisinde bulunduğum ciddiyete ve gerginliğe bağlıydı. Yoksa ne alakası var saçma sapan davranılmakla, kısa kısa saklı cümlelerle ya? Omuz silkti ve kafasını önüne çevirerek ilerledi.

Renkli suni yılbaşı ışıklarının altında parlayan saçlarına ve yüzüne baktıktan sonra, kendimi yeterince kanıtlamış ve ne kadar göt bir insan olduğum konusunda Amerikaya gitmeden mastırımı yapığıma tam olarak emin olmuştum. İç sesimle konuşurken dışarıdan saçlarımı savurdum ve ağzımdan bir ''Hıh'' sesi çıktı. Umursayan mı vardı?

Hayır, kesinlikle hayır. O bana saçma sapan davranmıştı, sürekli gülümseyerek... Hayır sürekli gülümsememiştim ama neyse neydi işte. Yüz vererek bir yerlerini kaldırmama gerek yoktu. Sonunda bar taburesine gittiğimizde, cebimden telefonumu çıkartıp kaç adım attığımıza baktım.

Ne var? O kadar çok yürümek normal gelmemişti. Yüzüme parlayan ekran ışığını kör olmamın ikinci saniyesinde, küfürle birlikte kıstım. Gördüğüm sayı yüzümü düşürdü. 3.000 Sadece bu muydu?

Ay Işığı SenfonisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin