Too Close

6.9K 327 33
                                    

Gözlerimi aralayıp bir süre karanlığa alışmayı bekledikten sonra görüşüm biraz olsun netleşmiş, odadaki eşyaların yerlerini seçebilecek kıvama gelmişti.

Yorganı üstümden çekip ayaklarımı yataktan sarkıtırken onu uyandırmamak için büyük çaba harcayarak sessizliği korumaya çalışıyordum. Yalnızca onun uyurken çıkardığı sakin hırıltı duyuluyordu. Yavaşça yataktan kalkıp tam karşımdaki Harry'nin bölgesine yürümeye başladığımda parmak uçlarımın üstünde hareket ediyordum. Yatağının yanında tek duran ve benimkinin eşi olan siyah komidinin üstündeydi. Prizde takılı olan şarj aletine bağlı olması açıkçası işimi kolaylaştırmıyordu. Yeniden Harry'e bakıp telefonu kablodan ayırmadan elime aldım. O hala uyuyordu ve telefon elimdeydi. İçimden bunu yapabileceğime dair motive edici şeyler söylenip durarak ekranın parlamasını sağladım. Sadece kilidi sağa çekmeyi beklerken parola istemesi büyük bir hayal kırıklığına sebep oldu. Yatmadan önce düşünüp bu planı kurarken oldukça mantıklı ve sorunsuz gelmişti. Parola koymamış olmasını ummak büyük bir aptallıktı zaten. Hiçbir şey olmamış gibi yatağa dönmek için telefonu komidindeki yerine bıraktım. O anda bileğimde hissettiğim el küçük çaplı bir çığlık atmama sebep oldu.

"Ne yapıyorsun Leigh?"

Eğer bileğimi sıkıca tutuyor olmasaydı şu anda elim titriyor olurdu. Tıpkı boşta olan diğer elim gibi. Herhangi bir hata yapmadığımda bile gereksiz tepkiler veriyordu. Ve şu anda kesinlikle hatalıyım. Bildiğim tüm duaları okurken ne kadar kısa sürdüğünü fark edip haftasonları büyükannemin ısrarla çağırdığı kilise ziyaretlerini ektiğim için kendime bir küfür savurdum.

"Sana bir soru sordum."

Karanlıkta göremediğim yeşil gözlerinin dikkatle beni izlediğini hissedebiliyordum. Ve hatta onun fazlasıyla tuhaf hastalıklarının içinde bir tür vampirimsi gece görüşü olabilme ihtimali bile vardır. Ona nasıl bir cevap vereceğimi bilmiyorum. Ne söylersem söyleyeyim zaten o yine beni öldürecekmiş hissi verdiği için konuşamıyordum. Aklıma yalan gelmediği o lanet anlardan biriydi. Yataktan kalktığını hissettiğimde bir adım geri gitmek istedim. Ama onun bileğimi tutan eli çoktan devreye girmişti.

"Telefonumu karıştırmak da ne demek oluyor Leigh?"

Yüzüme doğru konuşurken nefesini hissediyordum. Sesi beklediğim gibi azarlar tonda değil, daha çok alaycıydı.

"B-ben..."

Çok fazla gergin olmaması kekelememe engel olmamıştı. Elimi saçlarımın arasından geçirip yeniden onsan uzaklaşmaya çalıştım. Onu göremiyor olmak daha çok korkmama sebep oluyordu.

"S-sen ne?"

Benimle daha fazla eğlenerek taklidimi yaptı(!)

"Fotoğrafları silmeliydim." dedim büyük bir cesaretle.

Alnımda hissettiğim sertlik ve nefes alışveriş seslerinin yaklaşmasıyla alnını benimkine yasladığını fark edebilmiştim. Sureti bir gölge şeklinde yüzüme yakınken parmakları çenemi kavramıştı. Hala bileğimi ondan kurtaramamışlığın verdiği güvensizlikle geri çekilmeye çalıştım. Size onun doğaüstü gücünden bahsetmiş miydim? Pekala o bir Eric Northman değildi. Ve bu durumda bende masum kasabalı ama daha sonradan peri olduğunu öğrenen telepatik kız Sookie Stachouse olmayacaktım. Onun doğaüstü gücü kesinlikle dövmelerle kaplı kaslarından ve hissetmediği acının ona hiçbir konuda engel olmamasından kaynaklanıyordu. Ve inanın bana dünyada vampirlerin var olduğunu öğrensem ve biri bana fena halde kafayı takmış olsa ancak bu kadar korkabilirdim.

"Ben uyurken gizlice telefonumu karıştırıp fotoğrafları silecektin, öyle mi?"

Boğuk ve uykulu sesi bana bu kadar yakınken kesinlikle daha etkileyiciydi. Yüzlerimizin birbirine değiyor olması başımı sallamama engel olduğu için dudaklarımı dilimle ıslatıp gözlerimi kapattım.

CIPAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin