"Ece?" diye bağırdı annem yan odadan. "Hadi kızım kaçıracaksın uçağı!"
"Tamam anne, hazırım zaten."
Annemi bir süreliğine sakinleştirdikten sonra hazırladığım bavulumu dış kapının yanına koyup odama geri dönüyorum. Evet bir tatilin daha sonuna gelmiş bulunmaktayım. Yine ayrılık zamanı. 6 yıldır hiç alışamadım büyüdüğüm evi bırakıp İstanbul'daki evime geri dönmeye. 6 yıl önce üniversite için bu evden ayrıldığım ilk gün ne hissettiysem bugün de aynısını hissediyorum. Oysa buraya dönmemeyi kendim seçtim. Üniversite bittikten sonra burada, büyüdüğüm şehirde iş bulabilirdim ancak ben İstanbul'u tercih ettim. Şimdi de ağzımı açıp tek bir laf söylemeye hakkım yokken dönüyorum diye neredeyse ağlayacağım. Ben adam olmam...
"Evet.. Tekrar ayrılıyoruz. Hoşçakal çok sevgili odam." Odamı 360 derece inceleyecek şekilde kendi etrafımda döndükten sonra derin bir iç çekip odadan çıkıyorum. Odamın kapısını kapattıktan sonra dış kapının yanına geçiyorum. Babam yaklaşık yarım saattir bizi kapıda bekliyor. Adamın ömrünün yarısı bizi arabada beklemekle geçti zaten. Ben dış kapıya gelince annem de odasından çıkıp yanıma geliyor. Ona, sanki havaalanında yüz kere sarılmayacakmışız gibi evde de son bir kez sarıldıktan sonra ayakkabılarımı giyiyorum. Ve bavulumu alıp aşağıya arabaya iniyorum.
***
"Anne sanki ilk defa gidiyorum. Yeter artık ağlama."
"Bunun ilki sonu olur mu kızım? Yine uzun süre görüşemeyeceğiz işte. Kim bilir bir daha ne zaman geleceksin.."
"Annaecim yapma böyle. İlla benim gelmeme gerek yok ki, siz de istediğiniz zaman yanıma gelebilirsiniz. Bunu çok iyi biliyorsun."
"Kız haklı İlknur. Baksana zaten üzgün, bir de sen ağlayıp daha fazla üzme kızı giderayak." diyor babam bana destek çıkarak.
"Tamam tamam ağlamıyorum. Sen de üzülme Ece daha fazla. Moralini hep yüksek tut. İşinde seni üzecek şeyler olursa hiç takma kafana. Stres yapıp yıpratma kendini. Baktın çok bunaldın topla bavulu gel. Sağlığını riske atma. Yediğine içtiğine dikkat et. Dışarıdan hazır yiyecek söylemeyin sürekli. Tarifi bilmiyorsan ara ben anlatırım sana. Öyle çok dışarılarda da gezmeyin, erkenden girin evinize. Aman gece yatarken kapınızı kilitlemeyi unutmayın..."
Annem her sene tekrarladığı uyarıları atlamadan sayarken gözlerimi devirmeden duramıyorum. Nefes aldığı bir boşlukta hemen atlıyorum lafa "Tamam annecim, sen hiç merak etme. İnan ben bunları istesem de unutamam. 6 senedir her dönüşümde söylüyorsun zaten."
"Zevzek seni. Nasıl da dalga geçiyor benimle." diye sitemli bir şekilde gülüyor annem. Bunun üzerine biz de daha fazla dayanamayıp kahkaha atıyoruz babamla. Daha sonra da babama dönüp sımsıkı sarılıyorum. Çok özleyeceğim kokusunu içime çekiyorum. Bir yandan sarılıp bir yandan uyarıyor beni "Güldük müldük ama annen haklı. Sakın unutma bunları." diye.
"Sende mi babaa?" diye gülerek geri çekilip babamın yüzüne bakıyorum. "Merak etme sen, dikkat ederim" diye güvence veriyorum babama. Tekrar anneme döndüğümde bu kez daha da hüzün kaplıyor içimi.
"Anneciğim kendine çok iyi bak." deyip sarılıyorum anneme. Ah annem annem.. 6 yıldır değerini nasıl anladım bir bilsen. Hele o dağ olmuş çamaşır yığınından sonra anlamamak imkansızdı.
"Sende yavrum, kendine çok dikkat et. Kızlara çok selam söyle. Öpüyorum ikisini de. Yazın üçünüzü birden bekliyorum ona göre."
"Başüstüne söylerim. Geliriz merak etme."
Daha fazla duygusallaşmamak adına bavulu kaptığım gibi yürümeye başlıyorum. Bir yandan elimde bavulla geri geri yürürken bir yandan da el sallıyorum. "İkinizi de çok seviyorum. Hoşçakalın!"
***
Bavulumu taksinin bagajına yerleştirip koltuğa oturuyorum. Taksiciye evimin adresini söyledikten sonra cama yaslanıp 1 ayda bile özlediğim şehri izliyorum. Oysa giderken trafiğinden kurtulduğum için şükürler ediyordum. Ama işte sonuç ortada.. Eğer bir gün birini İstanbul kadar seversem onunla 1 saniye düşünmeden evlenirim. Ama İstanbul kadar mükemmel birini bulmakta zor tabii. Zaten ben o kadar mükemmel birini istemiyorum. Anlayışlı, seven ve sevdiğini hissettiren, zeki ve kaslı aynı zamanda yakışıklı, karizmatik, hafif havalı, çalışkan.. Bu kadar yani.
Ben bu düşüncelerle boğuşurken taksi duruyor ve sonunda evime geldiğimi anlıyorum. Taksiye parasını ödeyip bavulu alıyorum veeeeeeee...!
Allahım o da ne?! Tam apartmanın giriş merdivenlerine yönelecekken az önce tarif ettiğim özelliklerin fiziksel olanlarının hayat bulmuş hali bizim apartmanın merdivenlerinden aşağıya doğru iniyor. Yanlış apartmana mı geldim acaba? Biri beni çimdikleyebilir mi? Anneeeeeeeeeee!!