Bir hafta geçmişti. Demir'le kavga edip o sinirle Cenk'in teklifini kabul etmemin üzerinden tam bir hafta geçmişti. Günlerden cumaydı ve dört gündür Demir'i görmemiştim. Ya okula hiç uğramamıştı ya da sürekli spor salonundaydı. Cenk'le bazen teneffüslerde bahçede oturuyorduk, bazen de bana antrenman zamanlarından bahsedip o saatlerde benimle olamayacağını söylüyordu. Antrenmanlarını izlemem için beni çağırdıkça o, sürekli yeni bir bahane uyduruyordum çünkü Demir'i bir kez görürsem dayanamayıp pes edeceğimden korkuyordum.
Madem o beni görmek istemiyordu, ben de onu görmek istemiyordum.
Ya da, kimi kandırıyordum ki? Şu anda Demir'i görmekten çok istediğim tek bir şey vardı; o da Demir'in de beni görmek istemesi olurdu. Her akşam başımı yastığa koyduğumda onun mavi gözleri aklıma geliyordu. Sürekli kendime "Güneş, artık Cenk'lesin. Onu düşün, onu aklına getir," diyordum ama hiçbir işe yaramıyordu. Cenk'le çıkmak istemiyordum ama bana o kadar iyi yaklaşmıştı ki bir şansı hak ettiğini düşünmüştüm. Helin ve Esma her ne kadar onaylamamış olsalar da iki kez akşam yemeğine çıkmıştık. Güzeldi, en azından bir bakıma. Konuşacak tek bir konumuz yoktu. Bazen "Keşke karşımdaki kişi Arda olsaydı, en azından sürekli Demir'i düşünen kafamı dağıtıp sohbet açardı, beni güldürürdü," diye söyleniyordum. Evet, Arda aklımı dağıtmak ve beni neşelendirmek konusunda ustaydı ama kalbime o da söz geçiremezdi.
Tıpkı benim son bir haftadır zorla çabaladığım halde söz geçiremediğim gibi.
Cenk ne zaman elimi tutmak istese çekiniyordum. Ona karşı boştum ve çıkmamızın bir anlamı yoktu. En azından benim için ama o belli ki değer veriyordu. Bunu Esma'ya anlattığımda bana "Cenk'i ne kadar tanıyorsun ki? Bahse varım Demir'i çok daha iyi tanıyorsundur," demişti. Haklıydı. Ama herkes hayatta bir şansı hak ederdi, bu yüzden Cenk'in benimle vakit geçirmesine izin veriyordum. Hoş, ben de onu kullanıyordum. Demir'e olan inadım ağır basıyordu.
Cuma sabahı Esma ve Burak'la sınıfa girdiğimizde gözüm anında onu buldu. Demir sıramızda oturuyordu. Sonunda teşrif edebilmişti. Hiçbir şey söylemeden yanına oturdum ve çantamdan biyoloji defterimle kalem kutumu çıkarttım. Bana baktığını hissedebiliyordum. Şu an onu görmesem de yanımda o soğuk ve her gün duygusuz olmaya zorladığı mavi gözleriyle beni süzdüğünü biliyordum.
Sırf inat olsun diye bir haftadır onun aldığı kıyafetleri giymemiştim. Yan yana otururken her şeyin zıttı gibiydik. Omuzlarımın bir karış altına kadar uzanan hafif dalgalı sarı saçlarım, onun kadar koyu ve muhteşem olmasalar da mavi gözlerim vardı. Hatta mavi ile gri karışımı gibi bir şeydi. Annem hep çok güzel olduklarını söylerdi ve benim de kendimde belki de tek sevdiğim şeydi. Gözlerim hoşuma giderdi. Demir'inkileri bir kez gördükten sonra kendiminkileri yetersiz hissetmeye başlamıştım. Üstelik yetersiz olan sadece gözlerim de değildi. Her şeyimdi. Dediğim gibi, her konuda zıttık ve tüm o kaba, egoist ve otoriter tavırlarına rağmen her zaman üstte kalan o oluyordu. Demir renksiz olmayı tercih ediyordu, hem de her anlamda. Duygularını kapatmayı, kendini saklamayı iyi biliyordu ve insanlara değer vermeyerek kendi zayıflıklarını birer birer yok ediyordu. Böylece kimseden, hiçbir şeyden korkmuyordu çünkü hayatı boyunca kaybedeceği şey sayısını en aza indirmekle uğraşmıştı. Bu onu güçlü kılıyordu. Zarar görmüyordu.
Onu tanıyanlar karşısına çıkamıyorlardı çünkü sahip olduğu bu gücü nasıl kullanacağını iyi biliyordu. Esma gerçekten de haklıydı. Demir'i gerçekten tanımaya başlamıştım. Benimle hiç konuşmasa da, benden nefret etse de, iğrense de onun hakkında az çok bilgi sahibiydim. Oysa Cenk hakkında en fazla bir cümle kurabilirdim ki bu yanlıştı. O anlık sinirle Cenk'in teklifini kabul etmiştim. Kendimi iyi vakit geçirmeye zorluyordum ama Cenk'le bir akşam yemeği yemekle Demir'le emir cümleleri dolu ödev yapmak arasında kalsaydım kesinlikle kazanan Demir oldu. O soğuk ve sürekli kendinden uzaklaştıran davranışları beni aksine daha çok çekiyordu. Hem inatçılığım hem de Arda'nın dediği gibi macera arayışım ağır basıyordu. Sanırım asıl mantıksız davranan bendim. Ondan çok hoşlanıyordum. Aptalcaydı, biliyordum. Onun birlikte olduğu ve olacağı kişiler de benden fazlasıyla farklılardı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlık Lise
Fiksi RemajaArkadaşlıklar, aşk, aile, okul... Hayatınızda her şey mükemmelken, elinizdekilerin farkına tam olarak varamazsınız... On yedi yaşındaki Güneş, anne babasını ve küçük kardeşini kaybettikten sonra, yaşadığı acıların ardından hayatına devam etmek is...