"Kalk artık Filiz!" diyerek son bir çabayla vantuz gibi sarındığı yorganı çekmeye çalıştım. Ama nafileydi. Güçlü kolları uyku arzusuyla daha da yüklenmiş yorganı bırakmamakta diretiyordu. Terden yüzüme yapışmış tutamları ensemden çekip pes ederek söylendim.
"Ne var biliyor musun? Zıbar!," dedikten sonra çantamı kapıp kapıya yöneldim. "Geç kalman umurumda değil!" diye bağırdıktan sonra kapıyı çekip çıktım.
Her sabah kurulu saat gibi altıda kalkar soğuk bir duş alır kendime gelirdim. Gecenin mahmurluğunu üzerimden atmam uzun sürmezdi.
Bugün de her zamanki gibi erkenden kalkmış, duşumu almış, saçlarımı taramış, çantamı hazırlamış, giyinmiş hazır bir şekilde Filiz'e dakikalarca dil dökmüştüm. Hanımefendi kraliyet ailesinden olduğu gibi saçma bir hisse kapılarak devamsızlık sınırını takmıyor, okula gitmeyi reddediyordu. Paşa gönlü bilirdi, onun devamsızlık sayısı beni zerre ilgilendirmiyordu.
Merdivenlerden inerken yüzüme çarpan soğukla bir kez daha öfkeyle mırıldandım. "Ah be Mahmut Abi!"
Mahmut Abi bir yetmiş boylarında, kilolu, kel, orta yaşlarının sonunda bir adamdı. Sevecen bir gülümsemeye sahip olsa da yurdun güvenlik görevlisi olamayacak kadar sorumsuz olduğunu düşünüyordum. Yani hadi ama, hangi güvenlik görevlisi sabahın köründe yurdun kapılarını sonuna kadar açardı ki?
Her zamanki gibi lacivert üniformasının üzerinde beyaz bir ayran lekesi vardı. "Günaydın Lara'cım." dedikten sonra düzgün dişleriyle bana gülümsemişti. Allah biliyor ya, ayran sever güvenlikçimizin harika dişleri vardı. Parlak beyaz dişleri gülümsemesini ışıl ışıl yapıyordu.
"Sana da Mahmut Abi." dedikten sonra kırmızı atkıma sıkı sıkıya sarınarak dışarı çıktım. Israrla kar yağmamasına rağmen şehrimizde keskin bir kar havası seziliyordu. Burnumun soğukla temas eder etmez kırmızı kesildiğini hissedebiliyordum. Kırmızı atkımı yüzüme daha da dolayarak adımlarımı hızlandırdım. Üniforma kuralları gereği etek giymemiz bu kış gününde bir taraflarımın buz kesmesine neden olsa da soğuğu seviyordum. Nedeni çok açık çünkü hissetmemi sağlıyordu. Soğuk tenime keskin bir bıçak gibi işlediğinde tebessüm etmeyi seviyordum. Hayır sadist değilim, sadece zevklerim farklıydı o kadar.
Otobüs durağına yaklaştığımda kalabalığa bakarak üzgünce iç çektim. Genelde okulumuza giden otobüsler dolu olurdu ve zar zor yer bulurdum. Fakat bugün artan kalabalıktan okula geç kalacağım anlaşılıyordu.
"Anne," diyerek yanındaki kadının kabanının ucunu çekiştiren esmer bir kız çocuğu dikkatimi çekti. "Neden kar yağmıyor? Küstü mü bize?"
Saçma soru, diye düşündüm. Ama neredeyse bacak boyuma bile gelmeyen kız çocuğunun sorusunun mantıklı olmasını da bekleyemezdim zaten.
Genç görünen kadın kızının başını yavaşça okşadığında içimde bir şeylerin kımıldandığını hissettim. Kahvaltı etmememden kaynaklandığını düşünüyordum.
"Hayır kızım olur mu öyle şey?" Kadın yüzüne kocaman bir sırıtış kondurup gelen otobüse bir bakış attı. Numarasına dikkatle baktıktan sonra birkaç adım öne çıkıp kızının elini tuttu.
"Kar uslu çocukları sever, biri yaramazlık yapmış olmalı. Ama sen uslu olursan yağar." dedikten sonra diğer insanlarla birlikte benim zıt güzergahıma giden otobüse bindi. Sarışın kadın ve esmer kızının ardından öylece bakakalmıştım. Aralarında geçen saçma konuşma neden beni bu kadar etkilemişti ki?
Bu konu hakkında daha fazla düşünmeme zaman kalmadan benim bineceğim otobüs durağa yanaştı ve benimle birlikte birkaç insan daha giriş kapısına akın etti. Cebimden çıkardığım akbili makineye okuttuktan sonra gerilere doğru ilerleyip şaşılacak derecede boş olan otobüste cam kenarı bir koltuğa çöktüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK
Jugendliteratur"Şşt," dediğini duydum birinin. Sanki sesi kilometrelerce öteden zihnime fısıldanmış gibiydi. Sakinleştirici bir ninniyi anımsatan tınısı hiç de yabancı gelmiyordu. "Benim, Lara gözlerini aç! Benim.Sakinleş." Omuzlarımdan sarsıldığımı hissediyordum...