“Beyefendi kontrol etmem gerekiyor.”
Duyduğum naif, kadın sesiyle daldığım düşler âleminden ayrılmak zorunda kaldım. Her ne kadar yorgunluk üzerime kalın bir battaniye gibi örtülmüş olsa da kendimi biraz daha iyi hissediyordum.
“Uyuyor görmüyor musunuz? Sonra gelin.”
Arslan’ın oldukça ısrarcı ve bıkkın çıkan ses tonunu nerede olsa tanırdım. Bu ton az sonra durmak bilmez öfkesinin patlak vereceğini gösteriyordu. Olası bir tartışmayı önlemek adına sakince gözlerimi açıp doğruldum. Kabararak omuzlarıma dökülen sarı, canavar görüntümün en büyük destekçisi saçlarımı sağlam elimin tersiyle ittirdim. Arslan hemen yanımda doğrulmuş bir şekilde yatağın başlığına yaslanmıştı. Büyük ihtimalle hemşirenin uyarılarını takmayarak yanımdan kalkmayı reddetmiş olmalıydı. Onunla yan yana daldığım huzurlu uykunun anısıyla gülümsedim.
Yüzümde gezindiğini hissettiğim iki çift göz neden güldüğümü anlamak ister gibi meraklı bakıyordu. Fakat Arslan’ın o koca egosunun tahminleri olduğundan emindim.
“Lütfen kontrol edebilmem için biraz daha doğrulun.” Dedi hemşire ve sonrasında dakikalar süren bir kontrol aşamasından geçtim. Göğsümü dinledi. Gözbebeklerimi kontrol etti. Yaralı omzumdaki hissizliğin geçip geçmediğini anlamak için ellerimle havaya çeşitli hareketler çizdirdi.
Ve son olarak yarama pansuman yapmak için getirdiği metal tepsideki sargı beziyle birkaç tentürdiyodu andıran renkli şişeyi eline aldı. Yaramı açmam için gözleriyle işaret ettiğinde Arslan’ın yaslandığı başlıktan doğrulduğunu hissettim. Yatak, geniş vücuduyla sallanmıştı ve altımda hissettiğim gerginleşmiş soluk mavi çarşafla, biraz yer açmak için kaydım.
“Ben yaparım.” Dedi hemşireye diktiği koyu bakışlarının ardından. Yüzü uyku mahmurluğuyla ve büyük pencereden sızan sabah ışıklarıyla parıldıyordu. Dağılmış saçları arasına irili ufaklı renkler atan güneş ışığını kıskanmamak elde değildi.
Orta yaşlı, ufak tefek sarışın kadın tereddütte kalmış gibi bakışlarını bana çevirdi. Ah, elbette pansumanımı Arslan’ın yapmasından zevk duyardım. Onayladığımı göstermek için çaktırmadan gözlerimi kırpıştırdım. Hemşire ikna olmuş gözükmese de metal tepsiyi komodinin üzerine bırakıp büyük camı kapatmaya gitti.
Tüm gece yağmur yağdığından pencereden içeriye o samimi toprak kokusu süzülüyordu ve hala hafifçe döküştüren cılız damlacıkları seçebiliyordum.
“Lütfen, açık kalsın.” Dedim aniden. Hemşire irkilmiş olacak ki yerinde sıçradı. Onu korkuttuğum için biraz utanarak başımı eğdim. Büyük ihtimalle bizim kadar muhalefet hastalarla ilk kez karşılaşıyordu. Sonunda itiraz etmekten sıkılmış olacak ki ne haliniz varsa görün der gibi hiç bu tarafa bakmadan çıktı.
Sonunda yalnız kalabilmemizin getirisi o tatlı heyecanın tadına varabilmek için fırsatım olmuştu. Arslan, bacaklarını yataktan sarkıtıp kalktı ve yalpak adımlarla komodine ilerledi. İki haftadır uyuduğumu söylemişti fakat üzerinde hala okul üniformaları vardı.
Kırışmaktan artık bir deseni varmış gibi görünen beyaz okul gömleği ilk dört düğmesi açık bir şekilde boynundan sarkıyordu. Kravatı çoktan kayıplara karışmıştı ve pantolonu üzerindeki küçük kurumuş kan lekeleriyle korku filminden fırlama gibi görünüyordu. Büyük ihtimalle gömleğindeki ve pantolonundaki küçük kan lekeleri beni taşırken bulaşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK
Teen Fiction"Şşt," dediğini duydum birinin. Sanki sesi kilometrelerce öteden zihnime fısıldanmış gibiydi. Sakinleştirici bir ninniyi anımsatan tınısı hiç de yabancı gelmiyordu. "Benim, Lara gözlerini aç! Benim.Sakinleş." Omuzlarımdan sarsıldığımı hissediyordum...