En son hikayeden aldığı para bitmek üzereydi. Kendine yeni bir ayakkabı, yeni bir takım elbise, bol bol sigara ve bira almıştı.
Aldığı takım elbiseyi üzerine giyip aynaya baktığında kendisini tanıyamadı. Üzerinde birkaç beden büyük gelen kazak olmadan tanıyamamıştı kendini berduş. Gömleğin son düğmesini ilikledikten sonra aynada biraz daha inceledi kendini. ''Keşke birde fularım olsaydı. İşte o zaman tam bir yazar olurdum.'' diye geçirdi aklından berduş. Fakat kısa bir süre sonra alışık olmadığı gömleğin kendisini boğarak öldürmek istediğini düşünmeye başladı. Kusacak gibi oldu. Hemen üstündeki gömleği çıkarıp çöpe attı ve kazağını geçirdi üzerine.
Hikaye yazmaya çalışıyordu berduş. Yazmalıydı, yazmak için aşık olmalıydı, yaşamalıydı.
Daktilonun başında oturmaktan ağrıyan kıçına yastık arıyordu. Daha hiçbir şey yazamamış olmasına karşın bir yorgunluk vardı üzerinde. Dışarı çıkıp birkaç bira içmeliydi. Patolonunu üzerine geçirip çıktı. Gideceği yere vardığında her zamanki garson kadının yerinde başkası olduğunu gördü. Bu kadın servis yapmıyor adeta barın pis gürültüsünde raks ediyordu. Bütün vücudunu sergileyerek, o taraftan bu tarafa koşuşturuyordu. Berduş sipariş vermeyi bile unutmuş, kadını izliyordu. ''İşte!'' dedi berduş içinden. ''Bu gece bir şeyler yazabilirim.''
O gece aşık olmuştu İsimsiz Berduş, isimsiz bir kadına.