1.3

1.3K 129 34
                                    

Hayat garipti. Bir an kahkahalarla gülerken beş dakika sonra hüngür hüngür ağlayabilirdiniz. Kalbiniz kanat çırpan bir kuş gibiyken, o kuşun kanadı birden kırılabilirdi.

Mutluluğumuz buraya kadardı. Jimin'in deyimiyle Taekook tarihe karışıyordu. Burada, onlarca insan yok oluşumuza şahitlik ederken Jungkook'un yaralı yüzünden gözlerimi ayırmıyordum.

Benim de kalbim yaralı sevgilim, aynı o güzel yüzün gibi.

Acıyla gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Her bir nefesimin sebebi olan adam başkalarına gitmek zorundaydı. Vaktimiz varken harekete geçmemiştik. Kendimle çelişirken bizi heba etmiştim.

Tek suçlu bendim.

Irene olanları kavramış olsa gerek bizden önce davranmıştı. Tüm nefretimle Irene'ye döndüm.

O ise pis bir sırıtışla bana bakıyordu. Sinirim daha da artarken dişlerimi çıkartıp Irene'ye doğru tısladım. Benden korkuyordu. Güçlerimiz kıyaslanamazdı. O bana hamle yapamadan ben çoktan boynunu kırmış olurdum.

Vampirim bedenimi kontrol altına alırken Jimin belimden yakaladı.

"Sakın Tae. İkinizi birden ateşe atma."

Jimin'in gözlerinin yansımasından kendime baktım. Gözlerim en koyu kırmızı rengini almış, dişlerim saldırıya hazır vaziyetteydi.

O sırada vampirim çığlık çığlığa içimde bağırmaya başladı. Benim duyduğumu o da duymuş olmalıydı. Jungkook'un kurdu acıyla inliyordu. Onun da benim gibi canı yanıyordu. Canımızı yakıyorlardı.

Jungkook'la gözlerimiz çakıştı. O da benimle aynı şeyi düşünüyor olmalıydı. Ama birkaç saniye sonra kaşlarını kaldırarak durmamı işaret etti.

Karşımdaki kürsüde Irene, babası, Jungkook ve ikisini evlendirmek üzere görevlendirildiğini düşündüğüm biri vardı.

Adam konuşmaya başladığı an Jimin'in elinden kurtulmaya çalıştım. Dünyam duruyordu. Jungkook elimden kayıp gidiyordu.

O sırada Yoongi hyung görüş alanıma girdi. Eliyle durmamı işaret ederken dinledim. Umarım bildiği bir şeyler vardı.

"Bekle kuzen, ayrılmanıza izin verecek değiliz."

Jimin'in beynimde yankılanan sesiyle gözlerine baktım. İşaret parmağını dudaklarına götürüp sus işareti yaptı. Kaşlarımı çatarken gelen gürültüyle arkamı döndüm.

Bay Min -gerçek olan Bay Min- tüm ihtişamıyla gelerek kürsüye çıktı. Herkes susmuştu. Dikkat kesilirken Jungkook gözlerini gözlerime kenetledi. Minicik gülerken gülüşü için nelerden vazgeçebileceğimi sorguladım.

Her gün biri daha ne kadar sevilebilir diye düşünüp her gün daha da fazla seviyordum.

Bay Min otoriter sesiyle konuştu.

"Bu evliliği gerçekleştirirken benden izin alındığını hatırlamıyorum Daehwoon."

Daehwoon -Irene gıcığının bir o kadar gıcık babası- gülümseyerek Bay Min'e baktı.

"Sizden izin almam gerektiğini sanmıyorum."

Bay Min alayla kahkaha attı.

"Evlatlarımdan birini kızınızla evlendirmeye çalışıyorsunuz ve bunu gördüğüm kadarıyla zorla ve şiddetle yapıyorsunuz ve izin alma gereği duymuyorsunuz."

Bay Min'in gülümsemesi yerini korkutucu bir ifadeye bırakırken hepimiz ilgiyle olanları izliyorduk. Bu adamı en başta sevmesem de şu an ona hayrandım. Bir numaralı hayranı hatta. Stan Bay Min diye pankart bile açabilirdim.

heaven in hiding |taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin