ÖNSÖZ
Ortaokuldan bu yana çok şeyler yazdım sildim. Romanlar, kısa hikayeler,fabl yazıları ,çocuk hikayeleri, şiirler... Bir türlü cesaret edip yazamadım. Her yazmaya başladığımda bir başlangıç yapıp yazıyor ardından yırtıyordum sayfaları.
Bu defa kararlıyım. Gerçek bir hayat hikayesinden uyarlanarak yazdım.
Bu kitap sizi başka diyalara alıp götürecek ben bu kitabı yazarken gözyaşları akıttım umarım bu duyguları size de yansıtırım.
Sözü çok fazla uzatmayacağım. Buradan bütün öğretmenlerime sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Her daim arkamda dağ gibi duran anneme beni destekleyen abime ve değerli eşime ve arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Kitabı bastırmamda yardımcı olan Tilki yayınevi verno yayinevinde çalışanlarına çok teşekkür ediyorum...Umarım beğenirsiniz, keyifli okumalar dilerim.
1.BÖLÜM
İç Anadolu bölgesi , bozkırında
dünyaya gelmişim. Ankara'nın Kızılcahamam ilçesi Çakmak Örencik köyünde Şubat'ın en çetin zamanı dışarıda lapa lapa kar yağarken doğmuşum, doğduğumda iki kilo bile değilmişim öyle söyler annem. Hatta bu kız büyüyecek mi diye kara kara düşünürmüş...
Yirmi beş yaşına gelmiş evlenmiş ve çocuk sahibi bile olduğuma göre gerçekten büyümüşüm hâlen ben bile inanamıyorum acımasız bir şekilde akıp gidiyor zaman,durdurmak olanaksız.Sihirli bir değneğim olsaydı şayet hangi zaman diliminde olmak istersin deseler çocukluk anılarımın olduğu o güzel günlere dönmek isterim. Çocuksun hayattan bir beklentin yok tek derdin yemek yiyip oyun oynamak ne güzel...
Hayatın acımasız olduğunu söylerlerdi,tabi bu göreceli bir kavram katılıyorum hayat acımasız lakin onu güzelleştirmek de bizim elimizde. Bence hayattan beklentilerinimizi azaltsak , en ufak seyleden bile mutlu olsak kafî...Ben Mürüvvet. Babaannem,dedem,annem,babam ve ben köyde yaşardık.İki yaşına gelmeden evvel köyden şehire göç etmişiz. Malum köy yerinde ya tarla işlerinde çalışacaksın ya da çobancılık yapacaksın.
Durum böyle olunca babam Keçiören'de temizlik işçisi olarak işe girmiş ve bizleri de yanına almış. Elimde tek aile fotoğrafımımızı da şehire girince fotoğrafçı anı olarak çekmiş. Demek ki fotoğrafçı çekelim demese böylesi güzel ilk ve son aile fotoğrafımız olmayacaktı,öyle söyler annem.Her fotoğrafı elime alıp baktığımda derin bir iç çekiyorum.
Yine karşımda duruyor fotoğraf Sezen Aksu'nun bir şarkısında dediği gibi "beni hoyrat bir makasla, ah eski bir fotoğraftan oydular" misali...Kırmızı bir kamyonetle köyden yakacak getirdiğimiz zamanları bile hatırlıyordum henüz beş buçuk yaşındaydım.Annem çok şaşırır abimle bana geçmişi hiç unutmayız sürekli eski günleri yad ediyoruz sohbetlerimizin arasında hep yaşadıklarımızı konu ediniriz.
Henüz altı yaşındayken çok sevdiğim ve değer verdiğim dedemi toprağa verdim onun acısı hiçbir zaman geçmedi bende. Eylül ayında yağan yağmurları caminin avlusunda çekpaz yapan bir adamı hatırlıyorum. Gül kolonyası ve lokum püsküvüt bir de kara toprağı dedemin o güzel yüzüne kürekle örttüğü anları çıkartmayorum aklımdan. Gül kolonyasını çok sevmemin nedeni de kim bilir belki de dedemin o güzel kokusunu arıyordu burnum...İlk evimiz Keçiören'de mavi bir gecekonduydu. Orada çok güzel oyunlar oynardık abimle. Ev sahibimiz Döndü teyze çok tatlı bir kadındı. Annem köyden geldiği için pek buraları bilmiyordu. Döndü teyze annelik yapardı anneme. Tek hatırladığım onun geniş balkonda kuşları kovmak için poşetlerle yapılmış kuş kovucu bir alet vardı onu hep sallar dururdum.
Evimizin alt katında bir kömürlük bulunurdu ve biz hep abimle orada oynardık. Karnımız açıktığında annem köyde ebemin pişirmiş olduğu bazlamanın üzerine torba yoğurdu sürer üzerine şeker eker ve salatalık tuzlayıp getirirdi. Şimdi yiyorum ama eski zamanlardaki gibi tadını alamıyordum.Babam belediyede çöp arabasıyla çöp topluyordu. Hatta hiç unutmam bana çöpten bebek getirmişti , bir bacağı kırıktı ama olsun güzel bir bebekti.
Abim çok yaramaz bir çocuktu. Bizim orada oturan bir komşumuzun oğluyla bisiklete binmişlerdi çok hızla yokuş aşağı giderken abimin parmakları bisiklet tekerleğine sürtmüştü eve bir geldi her yeri kan içerisinde çok korkmuştuk doğrusu. Pansuman yapmıştık ve iyileşmesi epey zaman almıştı.Güneş ışıkları gözlerimi kamaştırıyordu. Kahvaltımızı yapıp oyun oynamak için dışarı çıkmıştık evimizin oradaki çocuklar da gelmişti. Aralarında birisi erik ağacı var biraz ileride gelin hep beraber ağaca tırmanalım demişti. Hep beraber gittik. Çok korkuyordum ya annem bizi görse ne diyecek diye ardından erik ağacının oraya yaklaştık. Ağaca tırmanmamız imkansızdı. Ama erikler koca koca yemyeşil görünüyordu. Abim orta büyüklükte bir taş alıp ağaca atmaya başladı derken çok geçmeden o taşlardan birisi kafama geldi. Hâlen izi vardır alnımın kenarında ellerimi kafama götürdüğümde ılıkça kanlar akmaya başladı çok korkmuşlardı ,ben hem korku hem şaşkınlık içerisindeydim.
Abim kucağına alıp bir çırpıda eve doğru koştu. Annem çok şaşırdı ve beni lavoboya kafamı dayayıp kanları nı akıttı. Beyaz lavoboda kıpkırmızı kanlar akıyordu. Annem söylenmeye başlamıştı 'ah sizi ah!' diye. Abimle biz o gün hiç sesimizi çıkarmadık.
Ama annem yufka yüreklidir kıyamazdı bizlere.Sabah çoktan olmuş, mutfakta annem kahvaltı hazırlıyordu. Mutfak mis gibi melemen kokmuştu. Bence mutfataki takırtı sesleri ve annemizin sesi şükür sebebi. Allah yokluklarını göstermesin...
Abimle beraber kahvaltımızı yaptık ve dışarıya çıkıp oynamaya koyulduk. Ben çamurdan birşeyler yapmayı çok seviyordum. Özellikle pasta yapmayı, kendimi televizyon programındaymışım gibi hem malzemeleri söylüyor ardından pastamı yapıyordum, abimse arkadaşlarıyla beraber top oynuyordu. Bana hiç karışmazlardı,kendimce oyunlar oynardım.
Karnımız açıktığında ise annem domatesli peynirli ekmek yapıp getirirdi bir güzel karnımızı doyururduk.Güneş ışıkları kayboluyor, akşam olmak üzereydi. Babam görünüyordu uzakta , annem çoktan yemekleri hazır etmişti. Sobayı yakmıştı evin icerisi sıcacık olmuştu. Yemeğimizi çoktan yemistik. Babam televizyonda haber kanallarını izliyordu biri bitiyor kanal değiştirip başka haberlere bakıyordu. Çekirdek çitleyip, çay içmiştik.Yatmak üzere annem bizi banyo etmişti. Hava çok soğuk olduğu için banyoda değil salonda olurduk banyomuzu abimle. Salonun halısının bir ucunu kıvırır leğende yıkardı bizi. Sıra bana gelmişti annemin ördüğü lifi sabunlayıp köpürtmüştü. Gözlerimin içini yakıyordu sabun. Ardından yatırırdı bizi.
Bir sonbahar vaktiydi. Dışarıda bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Sabah vakti çok üzücü bir haber almıştık. Ev sahibimiz eşi vefat etmişti. Hâl böyle olunca babam o gün hiç işe gitmemişti. Cenazenin ardından eve döndük. O gün çok az televizyon izledik. Canımız çok sıkılıyordu. Dışarısı soğuk olduğu için mecbur evde oynamıştık. Anneme neden televizyon izlemiyoruz dediğimde ayıp olur demişti. Biz ayıp nedir küçük yaşta ögrendik. Yine de kıyamadı bize televizyonun sesini kısıp izlemiştik. Çok geçmeden bu evimizden ayrıldık. Uzak bir yer değildi yeni taşıdığımız ev. Bu evde olayları bu şekilde hatırlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lunapark Işıkları
Non-FictionMürüvvet adlı cıvıl cıvıl hayat dolu bir o kadar da güçlü bir karakterli bir kız çocuğunun hikayesi... İç Anadolu'da yaşayan bozkırlarda sıcacık bir köy hayatını konu ediniyor. Hayat onu göçebe misali oradan oraya savuruyor. Akşam üzeri uzak...