close.

2K 233 64
                                    

Neredeyse iki saattir tiyatro kulübüne ait odada diğer kulüp üyeleriyle birlikte toplantı yapıyorduk. Oldukça zor bir oyun sergileyecektik ve herkese büyük sorumluluk düşüyordu.

"Serbest çağrışım bu yolculukta anahtar kelimelerimiz olacak." dedi kulüp başkan yardımcımız Yoora. Üst sınıflardan Kwang hyung da kısaca özet geçmek amacıyla konuşmaya başladı.

"Ünlü kitap karakterleri ve benimsediğimiz yazarları tek sahnede toplayacağız. İnsanlar Herman Hesse'in Demian'ı ile Küçük Prens arasındaki benzerlikleri görecek. Franz Kafka'nın Milena'ya mektup yazarken nasıl bir durumda olduğunu, Romeo değil de Shakespeare'ın Juliet'e aşık olduğunu ve Juliet'i kurtarmak için Romeo'yu kurban ettiğini işleyeceğiz. İnsanların tüm yıl boyunca konuşacağı bir oyun olacak. Sorusu olan?"

Elimi kaldırdığımda tüm gözler bana dönmüştü. Biraz çekinerek fikrimi söyledim.
"Neden Shakespeare'ı Juliet'e aşık ediyoruz? Eğer daha etkili ve akılda kalıcı bir sonuç istiyorsak Shakespeare Romeo'ya aşık olmalı. Ve Juliet ile kavuşmamaları için büyük aşkını kurban etmekten çekinmemeli. Evet, tepki çeker ancak büyük bir etki yaratır."

Kulüp başkanı Min Sung kaşlarını kaldırarak bakışlarını tüm öğrencilerde gezdirdi. Gerginlikle alt dudağımı dişlemeye başladım. Kısa bir sessizliğin ardından Min Sung da dahil olmak üzere odadan onay sesleri yükseldiğinde rahat bir nefes aldım.

"Toplantı bitmiştir o zaman. Hepinize iyi dersler." Min Sung'un cümlesi üzerine herkes ayaklandı. Gülümseyerek salondan çıktığımda oyun için daha büyük bir heyecan içinde olduğumu hissettim. Seçimler sırasında okuduğum metin Shakespeare'a aitti. Ve üyelerin kararlarıyla rol benim olmuştu. Şimdiyse dolaylı da olsa bir şekilde kimliğimi sahneye taşıyacak, tüm öğrencilere gösterecektim. Jin hyungun ne düşüneceğini deli gibi merak etsem de oyuna kadar hiçbir şey söylememeye karar verdim. Kol saatime baktığımda dersin başlamasına yirmi dakika olduğunu gördüm. Kafeteryaya gidip sıcak bir kış çayı içmek için adımlarımı o tarafa doğru yönlendirdim. Ed Sheeran'ın Photograph şarkısını mırıldanarak kafetaryaya girdiğimde cam tarafındaki masada oturan Hoseok hyung, Jin hyung ve Jimin'i gördüm. Çay almak yerine onların yanına gidip boş olan tek yere, yani Jin hyungun karşısına oturdum.

"Jungkook'u gördün mü?" diye soran Jimin'e ters bir bakış atıp "Sana da merhaba Jimin." dedim.

"Merhaba, Jungkook'u gördün mü?" diye sordu bu kez. Hoseok hyung Jimin'in ensesine vurarak susmasını sağladı.

"Toplantı nasıl geçti Taehyung?"
Geldiğimden beri yüzüne bakamadığım Jin hyung konuştuğunda bakışlarımı ona çevirdim.

"İyi geçti." dedim kısaca. Gözlerini gözlerimden çekmeden kafasını salladı.

"Yoongi hyung nerede?" diye sordum ellerimle masada ritim tutarken.

Kızıl hyungum sırıtarak "Sence nerede olabilir? Hücrelerle savaşıyor muhtemelen." dedi. Jimin çilekli sütünden bir yudum aldiktan sonra "Yoongi hyunga acıyorum." dedi ama suratındaki keyifli ifade aksini söylüyordu.
Hoseok hyung gözlerini kısarak masada Jimin'e doğru yaklaştı.

"Bunu onun yüzüne de söyler misin?" dedi sakince.
Cesur bir şekilde "Elbette söylerim." diyen Jimin arkasına yaslandı.

"İyi o zaman söyle. Çünkü şuan tam arkanda duruyor." Hoseok hyungun cümlesiyle birlikte Jimin'le birlikte aynı anda arkamiza döndük. Yoongi hyung Jimin'in kulağından tutup ayağa kaldırdığında gülmemek için elimle ağzımı kapattım.

"Yah hyung, kulağım acıyor!" Jimin yüzünü buruşturarak konuştu. Yoongi hyungsa "Çok konuşma, bana bir kahve ısmarla." diyerek onu kafetarya sırasına doğru sürükledi. Arkalarından bakarken yüzümdeki aptal sırıtış daha da genişlemişti. Kafamı çevirip karşımdaki iki hyunguma bakacağım sırada Jin hyungla göz göze geldik. Gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Sessizce yutkundum. Kalbim yine hızlanıyordu. Bunu tüm ruhumla hissediyordum. Avuç içlerim terlemeye başlarken koca kafetaryada sanki sadece ikimiz varmış gibi geliyordu. Ensemin kızardığını hissederken utanarak bakışlarımı masaya indirdim.

INEFFABLE | TaeJinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin