pain.

1.9K 224 86
                                    

*Medyadaki şarkıyla dinlemenizi tavsiye ederim.*

Jin hyungla birlikte uyuduğumuz gecenin üstünden iki gün geçmişti ve iki gün boyunca onu bir kez bile görmemiştim. Hatta iletişime bile geçmemiştik. Onu özlüyordum ama önceden olduğu gibi rahat bir şekilde arayıp mesaj atamıyordum. Sekiz yıllık arkadaşım için "Acaba arasam benden bıkar mı?" diye düşünüyordum. Oysa sekiz yıl boyunca onu defalarca sorularımla, mesajlarımla, aramalarımla, davranışlarımla bunaltmıştım ve bir kez bile böyle bir düşünceye kapılmamıştım. Birine aşık olmak beraberinde stres ve ayrıntılara takılmayı da getiriyordu. Bunu anlamıştım. Sıkıntıyla nefes verip elimdeki küçük taşı suya fırlattım. Yanımda sessizce oturan Jungkook da aynı şeyi yaparak taşı biraz daha uzağa fırlattı. Suyun halka şeklinde yayılmasını izlerken "Ne demeliyim bilmiyorum hyung." dedi. Yaklaşık bir saat önce her zaman geldiğimiz kumsala gelmiştik ve ona iki gün önce Jin hyungla yaşadığım her şeyi en ince detayına kadar anlatmıştım. Kafamı ona çevirdim.
"Benden uzaklaştı Jungkook. Bunu görebiliyorum. O gün beni eve bıraktıktan sonra bir kez bile arayıp sormadı. Tanrı aşkına Jin hyungtan bahsediyoruz!"

"Haklısın. Beni dün gece aradı, ödevim için yardıma ihtiyacım olup olmadığını sordu. Sabah da mesaj atmış. Aynı şekilde Jimin hyunga da mesaj atmış. Hatta dün gece biz konuşurken benden sonra Hoseok hyungu arayacağını söylemişti."

Kalbime iki ucu kırılmış sihirli bir değnek batmış da dilediğim tüm dilekleri reddetmiş gibi hissettim.

"Yani sadece bana böyle uzak değil mi? Oysa benden uzaklaşmayacağını söylemişti."
Sesim sonlara doğru kısıldığında boğazımda küçük bir yumru oluştu. Yutkunamadım.

"Hyung, belki de ona gerçeği söylemenin vakti gelmiştir." Söylediği şeyle birlikte kaşlarımı çattım. Bunu nasıl yapabilirdim ki? Onu kaybetmek istemiyordum. Onu kaybedemezdim. Onsuz bir hayatın ne denli acı vereceğini ve aldığım her nefeste ruhumu yakacağını tahmin edebiliyordum. Kafamı iki yana salladım.

"Hadi ama hyung. Söyle gitsin. Bu şekilde nereye kadar devam edecek? Ne kadar yıkık göründüğünün farkında mısın?"

Histerik bir şekilde güldüm. "Gittiği yere kadar devam edecek Jungkook. Onu kaybedemem anlamıyor musun?"
Oflayarak önüne döndü. "Bir gün aşık olursam, buna emin olduğum an gidip itiraf edeceğim. Senin gibi sürünemem."

"Şimdi sen böyle söyledin ya, kesin tam tersi olacak." dedim gülerek. Omuzlarını silkti.

"Göreceğiz." diye mırıldandı.
"Göreceğiz." diye tekrarladım onu.

***
Jimin Hoseok hyungun omuzlarına masaj yaparken Jungkook da Yoongi hyunga telefonundaki bir uygulamayı anlatıyordu. Bense tekli koltukta bacaklarımı koltuk başlığından sarkıtarak oturuyordum. Genellikle Jin hyungun evinde toplanırdık ama bu kez Hoseok hyungların evinde takılıyorduk. Çünkü Bay Kim Seokjin evde olmadığını söylemişti. Sıkıntıyla bir nefes alıp gözlerimi sımsıkı kapatarak onun da burada olduğunu hayal ettim. Tam şuan, saçlarımı okşuyordu mesela. Ya da birlikte mutfakta yemek yapıyorduk. Daha doğrusu o yapıyordu ve ben hayranlıkla onu izliyordum. Ya da ikimizin de sevdiği bir müzik türünde yeni şarkılar arıyorduk telefonundan. Belki de tam şuan eski fotoğraflarımıza bakıp kahkahalar atıyorduk. Şimdi gözlerimiz buluşmuştu mesela. Her zamanki güzel gülümsemesini sunmuştu bana. Benim kalbim uslu durmayıp yine dörtnala koşar gibi atmaya başlamıştı. Sonra küçük bir tebessümle karşılık verip omzuna yaslamıştım başımı.
Burada olsaydı bile bunların hiçbiri olmazdı, dedim kendi kendime. Belki de bana eskisi kadar değer vermiyordu. Belki de düşünceleri değişmişti. Her halükarda bana karşı eskisi gibi olmadığının farkındaydım. Ona kırgın hissediyordum. İçinde onun olduğu kalbi kırdığı  için ona kızgındım da.
Sol gözümden şakaklarıma doğru süzülen bir damla gözyaşını hissettiğimde gözlerimi açmak yerine daha sıkı kapattım. Konu o olunca neden bu kadar güçsüzleşiyordum ben? Okuduğum kitaplarda aşkın insana güç kattığını söylüyorlardı. Hepsi yalan mıydı? Aşk insanı aptal ve aciz birine mi dönüştürüyordu?
Kapı çaldığında Jimin'in sesi doldu kulaklarıma.
"Ben bakarım!" deyip kapıya koşmuştu. Hemen ardından Jin hyungun sesini duydum.
"Hyungunuza yer açın çocuklar." dedi. Yine de direndim ve gözlerimi kapalı tuttum. Onu görmeye hazır değildim. Ona ilk defa kırılmıştım ve onun güzel yüzünü görürsem hıçkıra hıçkıra ağlardım. Bunun olmasını istemiyordum.

"Taehyung-ah?" Güzel sesini tekrar işittiğimde kalbim hızlanmıştı. Herhangi bir tepki vermek yerine gözlerimi kapalı tutmaya devam ettim.

"Sanırım uyuyakaldı." dedi Jimin keyifle. Ah, ne uykuydu ama!

Jin hyung garip bir tonda "Bu saatlerde uyumaz ki o hiç." dediğinde sessizce yutkundum.

"Ah, şey hyung biz dün gece baya geç uyuduk da." Jungkook konuştuğunda içimden ona teşekkür ettim.

"Siz ikiniz...dün gece birlikte miydiniz?" Jin hyungun sorusu üzerine Jungkook boğazını temizledi.

"Evet, film izledik. Sonra bir film daha izledik. Ondan sonrası karanlık zaten, uyuyakalmışız."

"Bensiz, öyle mi Jungkook?" diye sordu Jimin. Bir an gülmek istedim ama hemen toparladım kendimi.

"Özür dilerim, sensiz işemeye bile gidemeyeceğimi nasıl unutmuşum ben hyung!"

Jimin sessiz kaldı. Yoongi hyung ise "Jimin'in pofuduk kalbi şuan paramparça oldu." diye alay etti.

"Her neyse bizim bir işimiz vardı zaten." dedi Jungkook. Hemen ardından omzumun dürtülmesiyle yavaş bir şekilde gözlerimi araladım.

"Hyung hadi geç kalacağız." dedi ve kimsenin görmeyeceği bir şekilde göz kırptı. Jin hyunga bir kez bile bakmadan kalkıp diğerlerine veda edip odadan çıktım. Askılıktaki koyu yeşil ceketimi giydikten sonra elimi Jungkook'un omzuna koyup minnetle gülümsedim. Aynı şekilde elini omzuma koyarak karşılık verdi. Birlikte evden çıkarken nereye gideceğimiz hakkında bir fikrim yoktu. Büyük ihtimalle Jungkook da bilmiyordu.

"Caddenin sonundaki tavukçuya gidelim." dediğimde olumlu anlamda salladı.
"Sen ısmarlayacaksan hayır demem hyung."

***

Jimin ve Jungkook'la okulun kafeteryasında dersin başlamasını bekliyorduk. Elimdeki kitabı defalarca kez okumaya çalışsam da dikkatimi veremiyordum. Aklım sürekli Jin hyunga kayıyordu. Buna engel olamıyordum. Oflayarak kafamı masaya koydum ve gözlerimi kapattım.

"Hassiktir."
"Oha."
Jungkook ve Jimin aynı anda konuştuğunda kaşlarımı çatarak kafamı kaldırdım. Gözlerimi ikisinin de dehşetle baktığı tarafa çevirdiğimde bedenimdeki tüm kanın çekildiğini hissettim. Parmak uçlarım hızla soğurken kirpiklerim titredi. Aklımda tek bir soru vardı; Neden?
Yutkundum sessizce. Gözlerim buğulandı o an. Sanki gözyaşlarım bile bu acı tabloyu görmeyeyim diye çabalıyordu. Kesik kesik nefesler almaya başladım. Hiçbir nefesim ciğerime ulaşmıyor gibiydi. İnsan nefes almaya çalıştıkça nefessiz kalabilir miydi? Ağlasam kendime acıyacaktım, ağlamasam canım acıyacaktı. Bir an, kısacık bir an gözlerimiz buluştu ortada. Gülümsedim. Ağlamadım karşısında ama gülümserken ruhuma yağmurlar yağdı da onun aşkının filizlendiği topraklarıma yıldırımlar düştü. İçimde kocaman bir fırtına koptu ve o fırtına ben gülümserken dudağımın kenarında bir sızı doğurdu. Gözlerimi gözlerinden çekip Ha Eun'la kenetlenen ellerine indirdim.
Mutlu muydu sahi? Onun elini tutunca tamamlanmış hissediyor muydu? Eğer gerçekten mutlu hissediyorsa onun adına gerçekten seviniyordum ama aynı zamanda kendi adıma tarifi mümkün olmayan bir acı hissediyordum. Hâlâ gülümserken kafamı Jungkook'a çevirdim. Endişeyle bana bakıyordu.
"Ben derse gidiyorum." dedim sakince.
"Hyung..." dedi ama devamını getiremedi. Jimin kaşlarını çatarak "Jin hyung bunu bize ne zaman söyleyecekti?" diye sordu. Omuzlarımı silkip geniş bir gülümsemeyle "Bilmem ki." dedim. Sırt çantamı takıp masanın üstündeki kitaplarımı aldım. Jin hyung ve Ha Eun'a doğru yürürken gözlerimiz tekrar buluştu. Kirpiklerimi hiç kırmadan baktım ona. Sanki son kez böyle özgürce bakıyormuşçasına baktım. Yanlarından geçmek üzereyken büyük bir tebessümle kafamı hafifçe eğerek selam verdim. Yanından geçip giderken omzuna çarpmıştım. Yüzümdeki gülümseme anında kaybolurken göz pınarlarımda akmayı bekleyen yaşları serbest bırakarak yanaklarımı ıslatmalarına izin verdim. Kesik bir nefes daha almaya çalıştım. Sanki kaburgalarım kalbime batıyordu. Sanki onu seven tüm yanlarım acıyordu.
Dudaklarımdan küçük bir hıçkırık firar ederken elimle ağzımı kapattım. Dersliklerin olduğu koridorun boş olması benim için şanstı çünkü eğer ruhumdaki enkaz dışıma da yansıdıysa muhtemelen herkesin tuhaf bakışlarına maruz kalacaktım. Burnumu çekip elimin tersiyle yanaklarımı sildim. İçimdeki küçük çocuğun tüm kırmızı balonlarını çalmışlardı. Ve o küçük çocuk ruhumun sokaklarında tek başınaydı.

Umarım beğenmişsinizdir.
TaeJin'i sevin, pamuklara sarın. 💜

INEFFABLE | TaeJinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin