2.6 Beklenmeyen

564 56 9
                                    



Bir kaç gün öylece geçmiş geç kavuşan aşıklar bu süreçte evden hiç çıkmamış ve her fırsatta birbirlerine olan özlemlerini gidermeye çalışmışlardı. Beşinci günün sabahında Shizuo gevşeklikle uyanarak önce kollarını uzatarak gerinmiş ardından ayaklarını yatağın ucundan sarkıtarak oturur pozisyona geçti. Arkasını dönerek aşırı tatlı bir sevimlilikte uyuyan İzaya'ya baktı tebessümle. Uyandırmama çabası içinde saçları arasında bir öpücük kondurduktan sonra banyoya yöneldi. Soğuk bir duşun ardından dolabında sıra sıra dizili olan barmen kıyafetlerinden rastgele bir tanesini alarak giydi. Aynanın önünde papyonunu düzgünce taktıktantan sonra saçlarını düzeltti.

"Günaydın fy anadl." İzaya'nın uyku mahmurluğunda çıkan sesine döndüğünde onun bir yandan gözlerini ovuşturduğunu bir yandan da bakışlarını kendisinden ayırmadığını görmüştü. Arkasını dönerek yatağa doğru yanına yürüdü.

"Günaydın ruhum."

"Bir yere mi gidiyorsun?"

Eğilerek İzaya'nın dudaklarına kısa ama tutkulu bir öpücük bıraktı.

"Halletmemiz gereken meseleler hala bizi bekliyor. Tom'la görüştüm sabahtan onunla buluşup istifamı vereceğim." İzaya yavaşça doğrulup yataktan kalkmış ve karşısında duran adamın boynuna kollarını dolamıştı. Üzerinde hemen hemen kalçalarının altında biten Shizuo'nun tişörtlerinden biri vardı. Sarışının elleri onun çıplak baldırlarından yukarı doğru hareket ederek kalçalarının üstünde oyalandı.

Nefesi düzensizleşmiş kalp atışları hızlanmıştı. İzaya'nın alnına bir öpücük kondurduktan sonra güçlükle ondan ayrıldı.

"Gerçekten gitmem gerekiyor ama çabuk geleceğim. Hemen geleceğim. Hatta sen üzerini bile değiştiremeden geleceğim, sadece beni bekle tamam mı fy enaid." Boğuk çıkan bir sesle konuşan Shizuo sakinliğini koruma çabası içindeydi.

İzaya kıkırdadıktan sonra genç adamın önünden geçerek kapıya doğru yürüdü. İnadına bir kaç kez kalçalarını sağa sola doğru sallayarak kıvırtmış ve arkasında çıldırttığı bir Shizuo bırakmıştı. Bu durum en az onu peşinden koşturtacak derecede sinirlendirmek kadar hoşuna gidiyordu İzaya'nın. Hissettiği açlıkla mutfağa yöneldiğinde arkasından gelen Shizuo'ya yandan bir bakış attı. Yüzü düşmüş, bakışları gölgelenmişti genç adamın. Kapıya doğru giderken isteksizliği her tarafından okunuyordu.

"Hemen geleceğim!" Shizuo kendi kendine telkin eder gibi konuştuğunda, İzaya kıkırdayarak kapıdan çıkmak üzere olan sevgilisine seslendi.

"Dikkatli ol Shizu-chan!"

Kapının kapanma sesi ile buzdolanına yönelerek süt şişesini çıkardı. Açıp kapattığı bir kaç dolap kapağının ardından tezgahın üstünde büyük bir kase ve mısır gevreği kutusu duruyordu. Yavaşlıkla yemeğini hazırlayıp yedikten sonra mutfaktaki masanın üzerine bıraktığı ilacından bir hapı çıkarıp ağzına atarak yuttu. İlaç paketini gözünün önünde evirip çevirip döndürürken artık böyle bir şeyi kullanmasına gerek kalmadığını düşünmüştü. Ne de olsa Shizuo artık yanındaydı. Döneme girmekten korkmuyordu. Kararlılıkla elinde tuttuğu ilacı çöpe atarken ilk kez aslında omega olmaktan nefret etmediğini de düşünmüştü. Orihara İzaya olarak çocukluğundan beri bunu bir işkence olarak görmesine karşın Shizuo'nun İzaya'sı olarak hayatının hiçbir evresinde bir omega olmaktan nefet etmemesi, aksine bunu ona sahip olabildiği için bir lütuf olarak görmesi ile geçmiş düşünceleri dağılıp yok olmuştu.

Yüzünde mutlu bir gülümseme ile oturma odasına yönelirken sehpanın üzerindeki dizüstü bilgisayarını alarak dollars sayfalarında gezinmeye karar verdi. Bir ara Namie'yi aramayı ve onu yeniden işe almalıyı düşündü.

Henüz sabah kahvesini içmediği bilinci ile ayağa kalkmaya yeltenmişti ki uyuşan ayakları ile öylece kalıverdi. Hissizliğin kaybolması amacı ile bacaklarına masaj yaparken gözü duvarda asılı duran yuvarlak saate kaydı. Dört saat geçip gitmiş o hangi ara zamanın bu kadar hızlı geçtiğini anlamamıştı. Kaşları istemsizce çatılırken aklı hala eve gelmeyen genç adama kaydı. Halbuki hemen geleceğini söylemişti. Neden bu kadar gecikmişti?

Ayağa kalkabildiğinde mutfağa yönelerek kendine kahve hazırladı. Dumanı tüten bardağı burnuna götürerek ona leziz gelen sevdiği kahve kokusunu içine çekti. Bilgisayardan gelen bildirim sesleri üzerine chat odasında konuşmaların devam ettiğini fark ederek adımlarını hızlandırdı. Mutfağı oturma odasına bağlayan geniş kolonu geçer geçmez ansızın karnına giren ağrı ile elindeki bardak yere düşerek tuzla buz olmuştu.

Üzgün bir ifade ile ziyan olmuş kahveye bakarken ikinci bir sancı ile iki büklüm oldu. Olduğu yerde dizlerinin üzerinde yere kapaklanırken eli feryat ederek karnının üzerine gitmişti. Krizler ardı arkasına geliyor sanki derisini yüzüyorlarmışçasına acı veren sancılar karnına saplanıp ardından tüm vücuduna yayılıyordu. Nefesini kesen acı parmak uçlarına değin yayılırken tüm vücudunu adeta kavuran sıcaklıkla kasıldı.

Bulanan zihniyle kendisine neler olduğunu anlamlandırmaya çalışırken bir ihtimal döneme girmiş olabileceğini düşündü. Fakat ilaçları içerken bu nasıl mümkün olmuştu? Lisede girdiği ilk döneme benzemesine rağmen o zamanlar çektiği acı şu ana göre devede kulak kalırdı. Bedenini vuran acıların arasından nefeslerini sabitlemek adına derin derin nefesler almaya çabaladı.

"Shizuo..." Genç adamın adı acı bir çaresizlikle dökülmüştü dilinden. Bedenini zorlukla yerde sürükleyerek telefonuna ulaşmaya çalıştı. Her hareketinde sanki kızgın demirleri tenine bastırıyorlarmışçasına inlemesi duyuluyordu odada. Göz yaşlarından önünü göremeyeceği derece buğulandığında bakışları, telefonunu ele geçirmeyi başarmıştı nihayet.

Hızla inip kalkan göğsünün eşliğinde boşta kalan eliyle güçlükle göz yaşlarını silerek hızlı tuşa atadığı sarışının numarasını çevirdi.

Yaşadığı acıdan sebep yüksek sesle bağırmamak için dudaklarını ısırmış ve ağzında kanın metalik tadı dağılmıştı. Defalarca çaldı, çaldı... Kimse açmıyordu...

"Ugh..." Aniden gelen başka bir krizle elindeki telefonunu düşürerek etrafına sarmıştı kollarını. Tam da böyle bir anda ve ona böylesine muhtaçken alfası neredeydi?

Efsane (Shizaya AU)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin