one

5.1K 270 29
                                    

-

Gözlerimi ovuşturarak saate bir bakış attım. 7'yi 42 geçiyordu.

Günün son hastası yaklaşık 15 dakika geç kalmıştı. Yorgundum ve daha fazla beklemek istemiyordum. Çarşamba haftamın en dolu günüydü ve sabah çok acil olduğu söylenen bir arama yüzünden günün sonuna da bir randevu sıkıştırmayı başarmıştım, ancak eğer hastam gelmeye devam etmeye karar verirse günü değiştirmemiz gerekecekti. Eğer hastamı görebilirsem, elbette.

"Çok acil." demişti kadın. "Bunu daha ne kadar kontrol altında tutabilirim bilmiyorum. Lütfen, oğlumla görüşün. 17 yaşında ve durumu hiç normal değil."

Durumun ne olduğunu söylememişti, sadece acil olduğunu biliyordum.

En sonunda beklemek çok yorucu bir hal aldı, bu yüzden sandalyeden kalkıp askıdaki kabanıma uzandım. Tam o anda ofisimin kapısı ardına kadar açıldı ve içeri uzun boylu, yüzü kızarmış bir çocuk girdi. Ona çocuk demek doğru olmazdı, ama adam demek için de fazla küçüktü. Henüz 17 yaşındaydı, bu yüzden çocuk ile gitmeyi tercih ettim.

"Üzgünüm, geç kaldım." dedi nefes nefese.

"Gabriel Seaver?" diye sordum askıdan uzaklaşırken.

"Lütfen bana Gabby veya Gabrielle diye seslenin." dedi kapıyı arkasından kapatırken.

"Elbette, Gabrielle." dedim annesinin bahsettiği acil durumu anlayarak. Transfobik ebeveynler elbette bunları sorun ederdi. Koltukları işaret ettim. "Nasıl rahat edeceksen."

Tekli koltuklardan birine oturduğunda karşısına geçtim.

"Sanırım gidiyordunuz." dedi kabanıma bir bakış atarken.

Utandım çünkü gerçekten gitmek üzereydim. "Gelmeyeceğini düşünmüştüm, özür dilerim."

"Hayır, hayır, asıl ben özür dilerim. Gerçekten çok geciktim. Annem bana geç haber verdi ve ben ikna olana kadar da belli bir süre geçmesi gerekti..." dedi yüzüne dökülen uzun tutamlardan birini kulağının arkasına sıkıştırırken.

"Önemli değil, Gabrielle." dedim gülümserken. "Hâlâ vaktimiz var."

"Doğrusunu söylemek gerekirse, Doktor Callahan, burada olmam gerektiğini düşünmüyorum."

"Haklısın." dedim sağ bacağımı sol bacağımın üstüne atarken. "Ben de burada olman gerektiğini düşünmüyorum, eğer annen seni bana sırf transseksüel olduğun için gönderdiyse."

"Annem kafamın karışık olduğunu düşünüyor. Tüm bunların ergenlikle ilgili olduğunu söylüyor. Kimlik arayışındaymışım. Sadece... Anlamamakta ısrar ediyor. Benim erkek bedeninde tıkılı kalmış bir kız olduğumu anlamamakta ısrar ediyor. Bu onu korkutuyor. Yani, transseksüel bir çocuğa sahip olmak. Sırf bu yüzden ikimizin de cehenneme gideceğimizi söylüyor. Onu bir kere bile İncil'i okurken ya da dua ederken görmedim, kiliseye bile gitmez, ama kendisini dünyanın en dindar insanı sanıyor. Transseksüel oluşumu bile atlatamamışken ona eşcinsel olduğumu nasıl açıklarım bilmiyorum, o zaman beni deli hastanesine kapatır sanırım." dedi, gözlerinin dolduğunu görebiliyordum. Bu onu yoruyordu. Annesi onu yoruyordu, hayat onu yoruyordu.

"Eğer Tanrı ruhunu doğru bedene koymadıysa bu cidden senin suçun mudur? Kör inançlı insanların düşünceleri hakkında anlam veremediğim şeylerden biri de bu. Eğer Tanrı hepimizi yarattıysa, bizi kendi istediği şekilde yaptıysa, neden bunların cezasını biz çekelim? Eğer Tanrı birine aşık olmamızı sağlıyorsa neden cinsiyeti yüzünden bunu yanlış sayalım ki?" dedim ona katıldığımı belirtmek için. Ergenliğin ve hormonların elbette cinsel kimlikle ilgisi vardı, ancak nasıl bir kıza erkek olduğunu söyleyebilirdiniz ki? Gabrielle bir kızdı ve 180'lik boyu, sivri yüz hatları ya da bir penisi olduğu gerçeği bunu değiştiremezdi.

"Sizinle tanışalı daha beş dakika olmadı ve şimdiden hayatımda tanıştığım en açık fikirli insanlardan birisiniz." dedi hafifçe gülümserken.

"Bunun tedavi edilecek bir şey olmadığını biliyorum, Gabrielle. Eğer olsaydı ilk başta kendimi tedavi etmem gerekirdi."

"Nasıl yani?" diye sordu Gabrielle farkında olmadan öne doğru eğilirken. "Transseksüel misiniz?"

"Hayır, hayır. Panseksüelim. Kastettiğim şey şuydu, olduğumuz kişiyi değiştirmenin bir yolu yok. Ve seni transseksüel olduğun için tedavi edemem, çünkü bu bir hastalık değil. Sen kimsen o'sun, ve kimse bunu değiştiremez."

"Neden bilmiyorum, Doktor Callahan, ama kurtarıcım olacağınızı hissediyorum." dedi Gabrielle dişlerini gösterek gülümserken.

Normalde Gabrielle Seaver'ın sert yüz hatlarını erkeksi olarak tanımlayabilirdiniz. Ancak gülümsediğinde, gözünüz cinsiyeti değil, sadece güzelliği görüyordu.

Karşılığında sadece gülümsedim.

-

merhaba! evet, yine ben. wattpad'e yeni şeyler kazandırmak istiyorum. okuduğunuz her gxg lezbiyenler ya da biseksüellerden oluşmamalı, değil mi? ilk defa trans bir birey yazıyorum, bu yüzden hatalar yapabilirim. umarım yapmam, ama yaparsam düzeltmekten çekinmeyin. bu kurgunun şarkısı fall out boy'dan sunshine riptide, ilhamı ise geçenlerde ao3'de okuduğum bir hannigram one shot'tan aldım. ne yazık ki yazarın ya da hikayenin adını hatırlamıyorum, bu yüzden biraz pişman hissediyorum. her neyse, bunu yazmak için çok heyecanlıyım. gelecek bölümlerde görüşürüz!!

sunshine riptide |gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin