-
Gabrielle'in öbür seansımıza gelmeyeceğini düşünüyordum, bu yüzden saat 5'i tam 30 geçerken ofisimden içeri adım attığında şaşırdım.
"Gabrielle." dedim şaşkınlığımı gizleyemeden.
"Doktor Callahan." dedi, sesi mesafeliydi. Her zaman öyleydi. Uzun süre konuşur, şikayetlerini dile geçirirdi ama buzlarını asla çözmezdi. Her cuma yaptığı gibi büyük adımlarla ilerleyip koltuğuma oturdu, o kadar uzun bacaklarla ufak adımlar atması beklenemezdi zaten.
Ardından bir şey fark ettim ve bu kadar geç fark ettiğim için kendime kızdım. Saçlarını kazıtmıştı. Hafifçe omuzlarına dökülen çikolata renkli dalgalar artık yoktu.
"Hoşgeldin." dedim ilgisini çekmeye çalışarak. Sonunda göz göze geldiğimizde gözlerinin altlarının morardığını gördüm. Uykusuzluk değildi. Uyuşturucuydu.
"Merhaba." dedi neredeyse mırıldanırcasına.
"Nasılsın?" diye sordum. Her zaman böyle yapardım.
"Kötü." diye cevapladı. Her zaman böyle yapardı. "Siz nasılsınız?"
"Burada benim nasıl olduğumu konuşmak için bulunmuyoruz." dedim hafifçe öne doğru eğilirken. "Bugün kendini neden kötü hissediyorsun?"
"Annem saçlarımı kazıttı." dedi gözlerini kaçırırken. "Bu beni bir erkek yapacakmış gibi. Ve günlerdir dışarı çıkmıyorum. Ondan saklamayı başardığım haplar da bitti."
"Uyuşturucuya ihtiyacın var." dedim onaylarcasına.
"Eğer annem paranoyaklık edip beni kapınızın önünde bırakmasaydı ihtiyacım olmazdı, hayır." dedi öfkeyle.
"Gabrielle," dedim yumuşakça. "Muhtemelen bu konu hakkında konuşmak istemiyorsun ama bence konuşmalıyız. Geçen gece beni aradığında neler oldu?"
Gri bakışlarını bana çevirdi, gözleri öfke doluydu. İnce dudaklarını bir çizgi halinde birbirine bastırmıştı ve çatık kaşları yüzünden alnında sivri çizgiler belirmişti. Kaşlarını kaldırıp alnının rahatlamasına izin vererek omuz silkti.
"Annem oldu." dedi umursamazca, ama sesindeki ton tamamen umursamaz değildi. Altında öfke saklıydı. Hep öyleydi. Gabrielle ne zaman annesiyle ilgili konuşursa hep öfkeli olurdu, asla sönmeyen bir yangın gibiydi.
"Neden polise gitmeyi denemiyorsun?" diye sordum. "Annen seni suistimal ediyor. Sana taciz ediyor, Gabrielle. Bir çocuk olduğun için hakların yok mu sanıyorsun?"
"Yapamam. Kimse beni haklı bulmaz." dedi. Sesinde öfke yoktu, sadece hüzünlü bir kabulleniş vardı. "Beni haklı bulmazlar, çünkü bunun için hiçbir sebep yok. Annem normal bir vatandaşken ben transseksüel bir kızım. Doğduğumda bile haksızdım."
"17 yaşındasın." dedim öfkeyle arkama yaslanırken. Öfkeme hakim olmalıydım, yoksa nasıl insanların öfkelerini kontrol etmesini sağlayabilirdim? "Bir çocuksun. Sana inanacaklar. İnanmak zorundalar. Şahidin de benim."
"Ama siz.." dedi ne diyeceğinden emin olmayan bir şekilde. Başını iki yana salladı. "Hiç onun evimizde nasıl biri olduğunu görmediniz. Yaptıklarının çeyreğine bile şahit olmadınız. Ayrıca konuşmalarımız gizlilik altında değil mi? Anlatma hakkınız yok sanıyordum."
"Annenin hapse girmesini istemiyorsun." diye fikir yürüttüm, çünkü söyledikleri sadece bahanelerdi.
"Elbette istemiyorum!" dedi ani bir çıkış yaparak. "Çünkü onu hapse sokan ben olursam çıktığında beni öldürür! Ölmemi mi istiyorsunuz, Doktor Callahan?"
"Hayır, elbette hayır."
"O zaman beni boşverin. Kendi başımın çaresine bakarım."
-
"cause i'm stuck in the sunshine riptide, dancing all alone in the morning light."
|
"çünkü sabah ışığında tek başına dans eden günışığı akıntısında takılı kaldım."
|
-fall out boy, sunshine riptidefolie à deux zaman olarak daha önde. yani, arada ay farkları var. folie à deux'ta olan şeyler henüz burada yaşanmadı, ama yakında yaşanacak. sabredin.
:D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunshine riptide |gxg
Short Story"sen kimsen osun ve kimse bunu değiştiremez." dedi doktor. "neden bilmiyorum ama kurtarıcım olacağınızı hissediyorum." diye cevapladı kız. bir dalga gelip ikisini de sürükledi. -hannibal isimli televizyon dizisinden ilham alınmıştır, çoğunlukla.