thirteen

1.2K 162 24
                                    

-

"Ölmüş." Gabrielle içeri girdi. Hastam ona garip bir bakış attı, ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi.

"Gabrielle." dedim ayağa kalkarken. "Şu anda meşgulüm. Bu seanstan sonra gelmen hepimiz için daha doğru olur."

"Hayır, anlamıyorsun!" diye haykırdığında geriye doğru garip bir adım attım, öfkeli bakışlarını yüzüme dikti. "O... Onu buldular. Cesedini. Ölmüş. Öldürülmüş."

"Anlıyorum. Bu hakkında konuşabileceğimiz bolca zamanımız var. Sadece bu seansın bitmesini beklemeni rica ediyorum, hastamı böyle bırakamam." elimden gelen en sakin şekilde konuşmaya çalıştım, ancak içimde fırtınalar kopuyordu.

Kate ölmüştü. Öldürülmüştü. Bu iyi bir şey miydi?

"Bekleyemem, Valerie!" adımı kullandığında kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissettim. Bana 'siz' diye değil, 'sen' diye hitap ediyordu.

"Ah, Doktor Callahan?" Sharon'ın konuştuğunu duyduğumda utançla suratına baktım, olayı nasıl açıklayacağımı bilmiyordum.

"Üzgünüm-"

"Valerie, lütfen." dedi Gabrielle lafımı keserek. Yanakları kızarmıştı, gözleri göz yaşlarıyla parlıyordu. "Konuşmamız gerek. Anlatmak zorundayım. Sana anlatmak zorundayım, yoksa delireceğim. Hayatım iyice boka batıyor ve bunu nasıl engelleyeceğimi bilmiyorum. O giderse her şey düzelir sanmıştım, ama hiçbir şey düzelmedi. Neden onun yerine ben ölmedim? Bu dünya için daha yararlı olurdu. Ben kim olduğumu bilmeyen aptal bir çocuğum ve hiçkimseye hiçbir yararım yok. Sadece yük oluyorum. İnsanlara acı çektirmekten yoruldum. Acı çekmekten yoruldum. Lütfen, lütfen beni dinle. Birine ihtiyacım var. Sana ihtiyacım var."

Alt dudağımı ısırarak yanağından süzülen göz yaşına baktım, onu bu şekilde gönderemezdim. Şu anda olmazdı. Karşımda bir psikolojik çöküş yaşıyordu ve doktoru olarak bunu çözmem gerekiyordu.

"Ben gitsem iyi olacak." Sharon benden önce davranıp koltuktan kalktı ve Gabrielle'e garip bir bakış atarak yanından geçti. Dışarı çıkarken bana son kez baktı. "Sizinle... Daha sonra görüşürüz, Doktor Callahan."

Kapıyı kapattığında Gabrielle'in göz yaşları hızlandı ve hıçkırmaya başladı. Parçalara ayrılacakmış gibi görünüyordu, onu tutmak istedim. Yaptım da. Yavaş, temkinli adımlarla yanına yürüdüm ve kollarımı etrafına sararak ona destek oldum, böylece düşmezdi.

"Ben biliyorum, hepsini-"

"Şş." onu susturdum. "Şimdi anlatmak zorunda değilsin. Acı veriyor, biliyorum. İçinde tutmak acı veriyor. Ama konuşmaya devam edersen bir atak yaşayacaksın, Gabrielle, bunu istemiyorum. Önce seni sakinleştirmeliyiz, sonra her şeyi anlatabilirsin. Seni dinleyeceğim. Sadece iyi hissetmeni istiyorum."

"O öldü." boynuma doğru hıçkırdığında göz yaşlarının gömleğimi ıslattığını hissettim.

"İstediğin şey bu değil miydi zaten?" diye fısıldadım yeni uzayan kısa saçlarına doğru.

"Ama artık kimsem yok." dedi, sesi boğuk çıkıyordu. Vücudu hıçkırıklarla sarsılıyordu, onu ağlarken görmekten nefret ediyordum. Onu üzen ve ağlatan her şeyden nefret ediyordum, çok daha iyisini hak ediyordu. Mutlu olmayı, değer görmeyi, sevilmeyi hak ediyordu.

Ben onu seviyordum.

"Ben varım." dedim kendime hakim olamadan. "Bana sahipsin."

"Biliyorum." diye fısıldadı. "Ve bunun için çok minnettarım."

-

bölüm o kadar geç geldi ki... çok üzgünüm, ne diyeceğimi bilmiyorum. beni affedin.

sunshine riptide |gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin