nineteen

1.1K 147 28
                                    


-

"İnanacak mısın bilmiyorum ama hayatımda ilk defa pamuk şeker yiyorum." dedi Gabrielle, pofuduk pembe şeker bulutunu parmağıyla eşelerken. Bir kısmını koparıp ağzına attı ve memnun bir mırıldanma çıkardı.

"Nasıl?" diye sordum kendi şekerimi yemeye devam ederken. Pamuk şeker dünya üzerinde icat edilmiş en güzel şeylerden biriydi ve bir çocuğun bu güzelliği hayatında hiç tatmamış olması kesinlikle yanlıştı.

"Annem- Kate. Kate asla beni dışarı çıkarmazdı. Bir kere bile birlikte sinemaya gittiğimizi, ya da parkta oynadığımızı hatırlamıyorum. Çocukluğumu dış dünyadan uzakta geçirdim." diye açıkladı, ellerinin arasındaki şekerle halinden memnun görünüyordu. Gülümsemeden edemedim, Gabrielle hâlâ bir çocuktu ve böyle durumlarda onun ne kadar küçük olduğunu fark ediyordum. Çok şey yaşamış olabilirdi, çok acı çekmiş olabilirdi ama günün sonunda hâlâ bir çocuktu. Hayatında ilk defa lunaparka giden ve pamuk şeker yiyen bir çocuk. Geç olsa bile sonunda çocukluğunu yaşayabilirdi, ha?

"O zaman seni iyi ki buraya getirmişim." dedim göz göze geldiğimizde. Gri gözleri parıldıyordu, onu ilk defa böyle mutlu görüyordum. Onu mutlu etmek hoşuma gitmişti, bunu daha sık yapmalıydım belki de.

"Teşekkür ederim." diye cevapladığında yanaklarına hafif bir pembelik yayıldı, solgun teni yüzünden en ufak bir renk bile cildinde patlıyordu.

"Önemli değil, bunu hak ediyorsun. Pamuk şekerleri, dönme dolapları ve aptal palyaçoları her yaşta sevebilirsin, bir çocuk olmana gerek yok." dediğimde yüzünü buruşturdu.

"Palyaçoları sevmiyorum." dedi az önce yanından geçtiğimiz palyaçoya ve etrafında toplanmış çocuklara bakarken. "Çok korkunçlar, çocuklar nasıl yüzü boyalı çirkin insanlara böyle sempati duyabilirler anlamıyorum."

Çarpık yüz ifadesine bakarken gülmeden edemedim, karşılığında bana yandan bir bakış attı. Dudaklarına ufak bir gülümseme yayılmıştı, yanaklarındaki pembelikle birlikte alnına düşen saçları onu iyice ufak gösteriyordu. Sonunda saçları uzuyordu, hormon kullanmaya başlamıştı ve hayatını yoluna sokmak için elinden geleni yapıyordu. Ona yardım etmek için ben de elimden geleni yapıyordum. Doğum günü geçeli birkaç hafta olmuştu, 18 olsa da hâlâ korunmaya ihtiyacı varmış gibi hissediyordum. Artık hastam değildi, bir çocuk da değildi. Bu aramızdaki engellerin sonu muydu? Elbette değildi. Bir çocuk olmasa da aramızdaki yaş farkı fazlaydı, etik açıdan bakıldığında çoğu kişi bunu yanlış değerlendirebilirdi. Ama ona aşık olmamak elde değildi, Gabrielle Seaver'ı veya Catherine'in ona seslendiği şekilde, Cameron Morris'i sevmemek mümkün değildi. Kendimi durduramıyordum ve durdurmak istemiyordum da, o benim hayatıma girmiş en doğru ve güzel şeydi, buna emindim.

"Seni seviyorum." dedim durup dururken, kendime hakim olamamıştım. Ona bunu söylemem gerekiyordu, her zaman hatırlatmam gerekiyordu çünkü değerini unutmaya hep hazırdı. "Her şeyinle. Kusurlarınla ve kusursuzluklarınla, çünkü bunu hak ediyorsun. Sevgiyi hak ediyorsun, Gabrielle, ve ben her şeyimle her şeyini seviyorum."

Yanaklarındaki pembelik yerini kızıllığa bıraktı, parmaklarının benimkileri sardığını hissettim. Başımı çevirip bir araya gelmiş ellerimize baktım, ne kadar uyumlulardı...

"Teşekkür ederim." dedi yüzüme bakmadan. "Ben de seni seviyorum. Hem de çok."

Gülümsedim. Beni gülümsetiyordu, ben de onu gülümsetmek için elimden gelen her şeyi yapacaktım. Çünkü doğru olan buydu. Aramızdaki yaş farkı yüzünden onu bırakmak doğru olmazdı, ama onu sevmek doğru olurdu.

Çünkü o bunu hak ediyordu.

-

ah, kalbim. bu ne kadar minnoş bir bölümdü... kendimi seviyorum, söylemeden geçemeyeceğim.

öbür bölüm final, bunu hepiniz biliyorsunuz. şu ana kadar yazdığım her şeyi okuduğunuz, verdiğim tüm aralara dayandığınız ve ben hayatımı toparlayıp yoluna sokana kadar sabrettiğiniz için teşekkür ederim. bu bölüm sizler için, sevgili okurlarım, beni asla yalnız bırakmadığınız için. sizi seviyorum.

sunshine riptide |gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin