-
"Hadi ama, Gillian." dedim mama tabağını tembel tembel tembel yatan kedime doğru ittirirken. Baygın bakışları önce yüzümde, sonra tabaktaki biftekte dolaştı, ardından büyük gözlerini devirircesine uzağa çevirdi. Yorgunca homurdandım. Elbette kedimi ofisime getirmek hiç profesyonelce bir hareket değildi ama doğum yapmasına çok az bir zaman kalmıştı ve onu evde tek başına bırakmak istemiyordum.
Uzanıp kahverengi lekeli beyaz tüylerini okşadım. "Hadi kızım, biraz yemek yemelisin. Üstelik bu sefer sana kedi maması değil gerçek et getirdim. Biftek. Normalde asla hayır demezsin."
Dokunuşum altında hafifçe mırıldansa da hareket etmedi, tombul bacakları hâlâ kırmızı yastıkta uzanıyordu. Şişmiş karnını havaya dikmişti ve hiçbir şey yapmaya niyeti yokmuş gibi görünüyordu.
"Kedinizin adı Gillian mı?" arkamdan gelen sesle korkuyla sıçradım, az kalsın mama tabağını deviriyordum. Elimi duvara yaslayarak dengemi korumaya çalıştım.
"Tanrım!" dedim Gabrielle'e bakarken. Seansımızın başlamasına yarım saatten daha fazla vardı, çok erken gelmişti. "Beni korkuttun."
"Üzgünüm." dedi bana doğru yönelirken. "Erken geldiğim için. Ve sizi korkuttuğum için, elbette."
Eğildi ve Gillian'ın kulaklarının arkasını okşamaya başladı. Gillian mutlu bir mırıltı çıkardığında gözlerimi devirdim.
"Gillian Anderson'a biraz takıntılı olabilirim... Belki birazdan daha fazla." itiraf ettiğimde Gabrielle'in dudaklarını ufak bir gülümseme kapladı, parmakları geriye doğru uzanıp Gillian'ın sırtında ufak daireler çizmeye başladı. Gillian sanki uyarılmış gibi dikleşti ve tombul patilerini yastıktan aşağı salarak tabağa yumuldu.
"Aferin kızıma." dedi Gabrielle, Gillian'ı sevmeye devam ederken.
"Kedilere mi fısıldıyorsun?" dedim dalga geçercesine, istemsizce gülümsüyordum. Gillian sanki büyülenmiş gibi hızla yemeğini yemeye devam ettiğinde rahatlayarak iç çektim.
"Kedileri severim." dedi Gabrielle omuz silkip geri çekilirken. "Onlar da beni severler."
Susarak Gillian'ın işini bitirmesini izledik. Kedi tekrar kendini yukarı çekerek yastığın üstüne yattı, karnı iyice belirginleşmişti.
"Yavrularından birini sana verebilirim." dedim Gillian'ın alnını okşarken. Gillian normalde uslu bir kediydi ve başa çıkması kolaydı ancak bir sürü yavru kediyle ne yapacağımı bilmiyordum.
"Onları annelerinden ayırmamalıyız." dedi Gabrielle duvara tutup dikleşirken. Ardından koltuğa yöneldi. "Gillian'ın iyi bir anne olacağından eminim. Benimkinden iyi olacağı kesin en azından."
Oturup arkasına yaslanırken onu izledim. Beyaz bir tişört ve kot ceket giyiyordu, altında ise dizleri yırtık bir kot pantolon vardı. Basit. Klasik. Feminen değil, maskülen değil. Kendi kendime gülümseyerek karşısındaki koltuğa oturdum.
"Erken gelmemin sebebi annemle kavga etmemiz. Her zamanki gibi." dedi hızla konuya girerek. "Bir ablam varmış. Babamın birlikte kaçtığı kadından. Onunla tanışmak istediğimi söyledim ama annem eğer öyle bir şey yaparsam beni evlatlıktan reddedeceğini söyledi."
"Ne yapmayı düşünüyorsun peki?" diye sordum.
"Reşit olana kadar beklemeyi. Zaten birkaç ay kaldı. Sonra beni evlatlıktan reddetmesinin hiçbir önemi kalmayacak ve ben de istediğim her şeyi yapmakta özgür olacağım." bir anlığına durdu, düşünceli görünüyordu. Ardından tok sesi tekrar odayı doldurdu. "Hey, eğer onu öldürürsem lehime ifade verebilir misin?"
-
"i am just playing house, no idea what i'm doing now."
|
"ben sadece bir oyun eviyim, şu anda ne yaptığıma dair hiçbir fikrim yok.
|
-fall out boy, sunshine riptidebu bölümü kaçıncı kez yazdığımı bilmiyorum. wattpad her seferinde inatla silmeye devam ediyor ve ben akıllanmayı reddedip başka bir yere kopyalamıyorum bile... eh, umarım bu sefer silinmez. yorumlarınızı eksik etmeyin!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sunshine riptide |gxg
Short Story"sen kimsen osun ve kimse bunu değiştiremez." dedi doktor. "neden bilmiyorum ama kurtarıcım olacağınızı hissediyorum." diye cevapladı kız. bir dalga gelip ikisini de sürükledi. -hannibal isimli televizyon dizisinden ilham alınmıştır, çoğunlukla.