·okurken dinlemelik·
the passionate hours | jim chappell4.47
Çalan bir alarmın çağrısı ve küçük bir dokunuşla bağlanan ağzı. Yapma... geçirdi içinden ellerini karışmış saçlarını ayırmak için tarak haline getirirken. Gri çarşaflı yatağında.
Uyuyorken.
Mırıldandı sonra, yine, yine ve yine.
Hiç sonu gelmeyecek olanı, istediğini, alamayacağını.
~
Fark ettim ki bahsetmemişim size hiç ondan. İyi yürekli adamdan. Hani saç tanelerinin rengini topraktan aldığı, gözlerinin bir elmasın matlığını çalarken rengine de büründüğü, orta boylu, muhteşem bir düşünür ve aynı zamanda psikolojiye ilgili olduğunu, hatta... İki yıl öncesinde karısını ve yedi yaşındaki oğlunu kaybettiğini, sizlere hiç söylememişim.
Sentium demişti ona, oysa ki adı değildi ki. Sahi, neden? Büyük ihtimalle tam şu an gördükleri bunun hakkındaydı.
"Neredesin?"
"Seni hissedemiyorum artık..."
Nefes aldı uykulu yüzü düşerken. "Neden gittin..?"
"Seviyorum ki seni." Kapalı gözleri, çıkmasına izin vermediği yaşları daha fazla tutamadı. Gücü tükenmişti.
"Neredesin?" Bir hıçkırık çıktı ağzından üşüdüğünü belli eden titremesi eşliğinde.
Oysa ki ne tahtadan penceresi açık, ne de hava soğuktu.
Uyandı, unutmuştu rüyasını, işe geç kaldığını fark edip çekmecesinden kol saatini almak üzere çekmece gibi koyu lacivert olan kulpu kendine doğru çekerken.
Ortada saat yoktu.
'Unutmadın, değil mi..?' Hiç olamayacak kadar tanıdık bir el yazısı. Küçük çekmecenin içi aynı kelimelerle dolmuştu. Her yer.
En ince boşluğuna kadar.
"Bayan Myer, lütfen gelir misiniz?" seslendi yardımcısına. Bayan Myeraletta, uzun süredir onun yardımcılığını yapıyordu. Eskiden huzur dolu evde henüz çekirdek bir aile yaşıyorken bile, yanlarındaydı.
Koşarak geldi yüzü adeta bir kağıdı kırıştıran insanın saldırısına uğramışa benzeyen kadın, yaşına aldırmayarak.
"Bu yazıları görüyor musunuz?" dedi başını bir an olsun çekmeceden ayırmadan adam. Deli olmadığını kendine kanıtlama zamanıydı.
Gözlerini dikti.
Bayan Myeraletta, başta şaşırdı, nereye bakacağını bilemedi. Fakat sonra adamın halısının desenlerine baktığını fark etti.
'J'irai cueillir la fleur d'amour de Loura. ' yazılıydı çok sevdiği halısında. Kadını dokumuştu bu yazıyı, özel bir anlamı vardı. Çok özel.
"Evet." diye yanıtladı hüzünle adamı. Yine bir nöbet geçirdiğini düşünüyordu.
Adam gülümsedi. Bahsettiği yazıyı görüyor olduğunu düşündü. Sevindi. Delirmemişti. "Teşekkür ederim," dedi kadına dönerek. Sonra durumu fark etti. "E- bu saatte uyandırdığım için kusura bakmayın."
"İyi de, saat erken değil ki." Bayan Myeraletta afallamıştı. Adam göz ucuyla saate baktı.
'8.57'
"Tabii ki değil." Güldü. "Ehe-" Hiç içten bir gülüş değildi bu. Kadın, toparlayamayacağını anlayınca adama gülmesinde eşlik etti. Ve izin isteyip odadan ayrıldı.
"Napıyorsun adam?" kızdı kendine. Fakat aklına bir şey gelmiş olmalıydı ki, lanetler okuyarak hızlıca hazırlanmaya başladı.
~
Hiçbir şey yemeden çıktı evden, yetişmesi gereken bir işi vardı...
Duraksadı.
Kar.
Bembeyaz kar.
Hiç soğuk olmayan bir havada, aslında hiç soğuk olmayan bir mevsimde, bembeyaz kar..!
Ama onu duraksatan şey bu değildi...Karlı bir gün. Tıpkı bunun gibi karlı bir gün. Dalgalanan, laciverte çalan siyah saçlar...
"Sen de kimsin?" Sormuştu adam birkaç kar tanesi yüzüne vururken.
Tıpkı kar gibi yakıp kavuran bembeyaz yüzünü çevirip, gitmişti kadın.Başını iki yana sallayıp kurtuldu geçmişinden. "İnsanların bana ihtiyacı var, değil mi?" dedi adam, bir taksiyi durdururken.
Bu bölüm daha çok sizi onun dünyasıyla tanıştırmak adına yazıldı. Bilmiyorum iyi mi oldu ama bence bunu yapmam gerekiyordu. Daha çok detay gerekiyor sizlere. Bana da tabii ki°~°