Kişi, olay örgüsü kurum ve kuruluşlar, istihbarat isimleri ve adları
tamamen hayal ürünüdür ve hepsi yalnızca bir kurgudur.
Gerçek ile asla bir bağlantısı yoktur.
☀
Yer: Kadıköy- Barlar sokağı.
Tarih: 27.10.2012
Acıların yeryüzüne gömüldüğü ve Tanrı'nın insanları yağmurla cezalandırdığı günlerden birinde, küçük bir çocuk su birikintisinin üzerinden atlarken, üzerine sıçrayan çamur tanesine üzgün bir ifadeyle baktı.
Annesinden işittiği azarın belki yüzlerce katını, bir gün başkalarından... İş yerinde patronundan, evlendiğinde eşinden ve öldüğünde, Tanrı'sından işitecekti...
Taşta yağmur lekeleri vardı. İnsanların adımlarıyla örselenen kaldırım taşları, hüzünlü bir edayla gökyüzünü seyrediyorken, karşı caddede uzun boylu bir adam belirdi.
Omuzları dik ve gözleri kapalıydı. Yağmurun onda yarattığı hüznün ardında kalan kan kokusunu alır gibiydi.
Birazdan burada bir cinayet işlenecekti. Yağmur, acımasızca güneşi katledecekti.
Neredeyse her gecenin hep aynı saatlerinde buraya geliyor ve gözlerini kapatıp, bir süre yağmuru dinliyordu. Ona göre yağmurun sesi; insanın içindeki ezgilere tanıklık ediyor... İçinde yaşanan türlü cinayetlerin mahkemesinde, şahit olarak bulunuyordu.
Ellerini siyah renkli paltosunun geniş ceplerine sıkıştırdı. Ensesini yağmurun soğuk nefesinden korurken, paltosunun yaka kısmını havaya kaldırdı ve boynunu siper etti. Keşke kendisini acılardan ve birazdan olacaklardan da böyle koruyabilseydi...
Yeşil ışığın yandığına emin olduğunu, parlak ve tezatlık yaratacak kadar yorgun olan gözlerini açtığı zaman fark etti. Yağmur şiddetini arttırmıştı. Gökyüzünden dökülen her bir damlanın eşliğinde insanlar; ürkek ve seri adımlarla karşıdan karşıya geçiyorlardı.
Genç adam yolun karşısına geçtiği sırada omuzlarını dikleştirdi ve başını yukarıya kaldırdı. Sabah özenle hazırladığı salaş görünümlü saçlarından yağmur suları, seri şekilde damlıyordu. Soğuk bir rüzgâr tenini ürpertirken, sanki bütün doğa bir gizemi saklamak için Tanrı huzurunda yemin etmiş gibi davranıyordu.
Ayağında bulunan siyah renkli postallarıyla bir adım daha attı ve her seferinde yaptığı gibi seçtiği yola doğru yürüdü. Bir ara sokağa... Tabelası buram buram nostalji kokan fakat derin bir kazı sonucu çoğu acıları içinde barındıran oraya.
Eskici Bar'a...
Tanrı, insanların ellerine bir kalem verdiğinde herkese bir seçim hakkı sundu.
''Bir oyundasınız, hangi noktadan başlayacaksınız?''
Onu gören insanlar, onu her gün belli saatlerde burada görmeye o kadar alışmışlardı ki... Bu genç adam bir gün buraya uğramasa, gözlerinin onu arayacaklarını biliyorlardı. İnsanlar küçük bir odada oturuyorsa, bu genç adam odadaki en büyük nesneydi.
İnsanların gözlerinde aşinalık yaratan; büyük bir nesne...
Ve belki de birkaç dakika sonra, seneler boyunca hatırlanacak bir olayla, artık tüm odayı kaplayacaktı.
Eskici Bar'dan içeriye girmeden önce kapıda yazan ''Kapalıyız.'' yazısına göz atmış fakat umursamamıştı. İçeriye girdiğinde gözleriyle dikkatlice etrafına bakmıştı. Eskici barı tümüyle kaplayan gürültü kaybolmuş, yerini sessiz edalara bırakmıştı. İnsanlar yoktu, kimse yoktu. Sanki herkes yağmurun esareti altına girmemek için evlerine çekilmiş, buraya bir daha uğramamaya yemin etmişlercesine, yoklardı.
Genç adam, geniş ve oldukça kirli üzerinde birkaç adım attı. Saçlarından damlayan yağmur damlaları yüzünde bir harita çizercesine iniyor ve ona değişik bir hava katıyordu. Bir eliyle saçlarını sağa savurdu ve gözleriyle karşısında bulunan barmene baktı. Kadının kahverengiyle sarı arasında mekik dokuyan saçları ve kemikli yüz hatları vardı.
Barmen kadın, parlak yeşil gözleriyle onu selamlarken gülümsedi.
''Hoş geldiniz. Fakat bu gece için kapalıyız.''
Yüzünde daha demin çok güzel bir ana tanıklık etmiş bir kadının izleri vardı. Yüzünü kaplayan parlak gülümsemesi hem rahatsız edici hem de çok güzeldi.
Genç adam elini saçlarına götürürken, mahcup bir edayla gülümsedi. Âlyâ neden bugün burada değildi?
Âlyâ, genç adamın bir numaralı barmeniydi. Viski yahut tekila alacaksa ona söyler ve onun elleriyle hazırlaması için gerekirse saatlerce sıra beklerdi. Gözü boşluğa takıldı. Boşlukta duran kısımda artık Âlyâ yoktu. Güzel kahverengi gözleriyle genç adamı selamlayan, siyah saçlarını en tepeden toplayıp, ona her sabah güneşi anımsatan gülüşü yoktu.
''Hoş bulduk.'' derken sessiz adımlarla yürüyordu. Elini bar tezgâhına yaslarken, duvarda asılı duran siyah renkli tabloya bakmaya gerek duymadan, ''Kapalı olabilirsiniz fakat ben viski istiyorum.'' dedi.
Bunu duyan kadın, esrarlı bir şekilde gülümsemişti. Bir eli tezgâhın altında, bir gözü genç adamdaydı. Bardaklardan birini havaya fırlattı ve eliyle son anda yakalayıp, gürültüyle bar tezgâhına bıraktı.
İşinde oldukça acemi olduğunu, viski şişesini elinden kaydırıp, yere düşürdüğü an fark etmişti. Genç adam elinde bulunan telefonu çıkartıp bar tezgâhının üzerine bıraktığında, gözleri saati buldu.
01.42
Kadın, kaşlarını çatmıştı. Daha demin suratını kaplayan o güzel gülüşünden eser kalmamıştı. ''Kahretsin...'' diye fısıldarken, esefle alt dudağını dişledi. ''Ben, özür dilerim...'' Elleriyle saçlarını karıştırırken, genç adam onu izlemeye devam ediyordu.
Bu kadın, bu dünya için fazla güzeldi...
Genç barmen arkasını döndüğünde, bardakların asılı durduğu üst rafta başka viski şişesinin olmadığını fark etti. Hissettiği mahcubiyetle arkasını dönerken: ''Şey...'' dedi. ''Başka viskimiz ne yazık ki kalmadı. Fakat yarın getirecekler... Benim hediyem olsun, olur mu? Yarın akşam size ikram edeceğim."
Cebinden bir kâğıt ve kalem çıkartıp tezgâha yaslarken, suratından süzülen ter damlacıkları, onun anksiyeteye yakın bir kadın olduğunu gösteriyordu.
''İsminiz nedir?''
Yeşil gözleri, zehirli bir sarmaşığı andırıyordu. Yeşil gözlerin gizemine inanan genç adam, annesinin sözlerini hatırladı...
''Tanrı diyor ki aranızda dolaşan katiller var.
Sizlere ipucu verdim, işte onlar!
Gözlerinden akan zehri saklayamayanlar
Ve saklayamadıkları için gözleri o renk olanlar.
Zehir yeşili olanlar!''
Genç adam araştırmacı bir ruha sahipti. Dünya üzerinde neredeyse elle tutulur küçük bir rakamın yeşil gözlü olduğunu duyduğu esnada, annesinin cümlelerinin çokta rivayet olmadığını düşünüyordu. Durumla bağdaştırmanın gereksiz olduğu kanısına vardığında boğazını temizledi ve elini cebine sıkıştırdı.
''Kuzey.'' dedi tok bir sesle. "Adım, Kuzey. Peki ya senin?"
"Yosun." dedi kadın. "İsmim Yosun, tuhaf bakışlı adam."
☀
Ve Tanrı, kalemi o insanın eline vermişti.
Her şeyin başladığı nokta, Eskici Bar olarak kaydedilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntihar Süsü.
General FictionTanrı diyor ki aranızda dolaşan katiller var... Sizlere ip ucu verdim, işte onlar! Gözlerinden akan zehri saklayamayanlar ve saklayamadıkları için gözleri o renk olanlar... Zehir yeşili olanlar!