☀
5 Ay sonra...
Karanlık perdelerin arasından ısrarlıca sızan gün ışığı, gözlerimi kısarak ona bakmama sebep olmuştu. Küçük bir ışık hüzmesi penceremden içeriye sızarken; kahve makinemden gelen ses, başımı otomatik olarak mutfağa çevirmeme sebep oldu.
Siyah renkli ankastre mutfağımın, siyah granit tezgahının üzerinde yer edinen mor renkli kahve makinesinin ışığı yanıp sönüyordu. Olması için bıraktığım kahvem tam üç dakikadır bekliyordu.
Kahvemi alıp tekrardan eski yerime geçtiğimde, şöminenin önündeki beyaz peluşa genişçe uzanmış Lyuha'ya göz gezdirdim. Oldukça huzurlu ve keyifli gözüküyordu. Şöminenin sönmeye yüz tutmuş odunlarını daha demin harlamıştım ve etraf yeniden ısınmaya başlamıştı.
Aylardan Eylül'dü. İstanbul, soğuk yüzünü henüz göstermemişti. Kapının tıklatılma sesini işittiğimde, kahvemden henüz üçüncü yudumu alabilmiştim. Fincanı masaya geri bırakıp kapıyı açmaya gittiğimde, karşılaşacağım manzaradan bi-haberdim.
Siyah saçları ve geniş omuzları... Eylül'ün soğuğunu üzerine taba renkli bir atkı olarak takmış ve tam da sonbaharın renklerini üzerinde taşırcasına, sonbahar yeşili bir ceket giyinmişti. Bacaklarını saran siyah kotu, siyah postal botları ve delici bakışlarıyla, Kuzey karşımda dikiliyordu.
''Beni içeriye almayacak mısın?''
Bir film sahnesinden kopartılmış kesiti izliyormuşçasına suratına bakıyordum.
''Bu kadar erken geleceğini beklemiyordum.''
''İşlerim kısa sürdü.'' diye yanıtladı beni, ardından içeriye geçti. Birkaç saniye sonra salona girer girmez ellerini birbirine sürtmüş ve ''Kahve yapmışsın demek, en sevdiğim.'' dedi ve baş köşeme kurulup, kendime yaptığım kahveyi yudumlamaya başladı. Onun hemen karşısında bulunan vizon renkli tekli koltuğuma oturup, bacak bacak üstüne attım.
''Ne?'' dedi Kuzey.
''Bu kadar çabuk gelebileceğini beklemiyordum, şaşırdım.'' Güldüm. ''İşlerini halledemedin mi yoksa?''
Kuzey, kendinden emin bir tavırla gülümsedi.
''Benim halledemeyeceğim iş yoktur, güzelim.''
''Kendinizden fazla eminsiniz, Kuzey Bey.''
''Her zaman.'' deyip samimi bir tavırla gülümsedi. Fincanımdaki kahvenin son yudumunu aldığında, ''Kahve güzelmiş.'' deyip masaya geri bıraktı. ''Her neyse, konumuza gelelim.''
''Kesinlikle.'' deyip başımla onu onayladım.
''Anlaşmamız geçerliliğini koruduğuna göre... Bir kâğıt kalem rica edebilir miyim?''
Tek kaşımı usulca havaya kaldırdığımda, bana anlam veremediğini ifade eden bir bakış atmıştı. Gözleri sola devrildi ve ''Bunlar birer cinayet aleti değil, seni öldürmeyeceğim sakin ol. Sadece bir kâğıt ve kâğıda bir şeyler çizebilmeme yardımcı olacak bir kalem istiyorum.''
Kuzey'in istediklerini önündeki masasına bıraktığımda, kâğıda bakıp tatminkâr bir edayla gülümsedi ve elinde tuttuğu kalem ile kâğıda kuşbakışı bir şeyler çizmeye başladı.
''Şimdi.'' dedi gür bir ses ile. ''Plan şu; Bahadır'ın söylediklerini hatırlıyor musun?'' Gözleri beni bulduğunda, beynim 6 ay öncesine gitti.
☀
6 Ay önce;
''Size onu nasıl öldürebileceğinizi söyleyebilirim. Bu kıymetli bilgiyi sizinle paylaşacağım fakat unutmayın ki bu konu, ben dışında kimsenin bilmediği önemli bir zaaf. Mersa babasına çok düşkün bir kız çocuğuydu fakat babasının ölümü ardından bazı işleri tek başına yürüttüğü için 'hiçbir şey umurumda değil, ben güçlü bir kadınım.' profili çizmeye başladı. Bilirsiniz, insanlar çizdiği profillere bürünürler belli bir mühlet sonra. Ruhumuzun üzerine giyindiğimiz beden gibi.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntihar Süsü.
Ficción GeneralTanrı diyor ki aranızda dolaşan katiller var... Sizlere ip ucu verdim, işte onlar! Gözlerinden akan zehri saklayamayanlar ve saklayamadıkları için gözleri o renk olanlar... Zehir yeşili olanlar!