♠︎ İnce, Kısa, Benim

4.3K 314 126
                                    

Anime filler'ı tadında bir bölüm.

keyifli okumalar.

...

"Bakalım.. Bakalım.."

Yüzümü saklamak için kullandığım dergiyi hafifçe indirdim ve ona baktım. Sanki zorla tutuluyor ya da birini bekliyormuş gibi bir bankta oturup etrafı izliyordu. Ben de onu. Yeni bir kurban seçerken, işkence ederken eğlendiğim gibi eğleniyordum. Her seferinde. Bunu bir iş olduğu için yapmıyorum. Ucunda ne para ne de işime yarayacak bir armağan var. Bu benim eğlencem. Bu şekilde kendim oluyorum, bu şekilde heyecanlanıyorum, bu şekilde var oluyorum. Dışarıdan bakıldığında söylemesi güç olsa da, 'kötü' doğmuşum.

Şu an karşımda duran genç de bir bakıma öyle. Hayır, katil değil, sadece ne ile var olduğunu söylemesi güç. Birkaç gündür onu izliyorum. Normal davranışları olmadığından zaman zaman beni fark ettiğini dahi sandım ancak durum bu değil. O sadece tuhaf.

18-20 yaşlarında, evden sadece çok gerektikçe çıkan, anladığım kadarıyla pek arkadaşı olmayan ve ailesiyle iletişime geçemeyen bir asosyal. Düz siyah saçları ve kürdandan hallice bir bedeni var. Sanki açlığa ancak 2 gün tahammül edebilirmiş gibi duruyor. En fazla 1.65 boyunda ufak bir adam. Açıkça, oldukça basit bir hedef. Yalnız ve güçsüz.

Normalde tercih edeceğim kurban tipi kesinlikle bu çocuğun benzeri değil. Kolay hedefler seçmiyorum çünkü kolayı sıkıcı buluyorum ancak onun, beni çeken anlamsız bir çekiciliği var. Adı İsamu Genji. Oldukça ironik bir isim değil mi?

Birkaç saat banka öylece oturduktan sonra sonunda eve girme kararı aldı. Yaklaşık 20 dakika sonra ardından gittim. Dış kapının ziline bastığımda kurbanımın sesini duydum.

"Kimsiniz?"

"Bay İsamu ile görüşecektim. Evde mi acaba?"

"Buyurun benim."

Diafonun cızırtılı sesi sadece sinirlerimi bozmuyor, aynı zamanda söylediklerini anlamamı da zorlaştırıyordu.

"Yüz yüze konuşmamız mümkün mü acaba?"

Sonunda kapının gürültülü açılma sesini duyduğumda derin bir iç çekip içeri girdim. Eğer şüphelenip polisi aradıysa şu andan itibaren 20 dakikadan az zamanım var. Yüzümü gizlemek için giydiğim şapka ve maskeyi çıkardım. Elimdeki dergiyi merdivene bıraktım. Eldivenle dergi sayfaları çevirmek bir hayli zordu. 12. daireye bakınıyordum ki bir kapı açıldı.

"Beni mi arıyorsunuz?"

"Ah, evet, merhaba."

Yaşadığı bina en az yirmi yıllıktı ve asansörü yoktu. Bu durum beni biraz terletmişti. Neyse ki yorgun nefesim beni, oynayacağım role uygun bir hale bürüyordu. Kapıyı tamamen açtığında yaklaştım ve elini sıktım. Bir Japon'un elini sıkmak elbette mantıklı değildi ancak oynadığım rol gereği kendi bilgi ve davranışlarımdan kopmam gerekiyordu.

"Babanız bir araba kazası geçirdi. Size telefonunuzdan ulaşamadık. Size hastaneye kadar eşlik edeceğim."

"Hiçbir yere gitmiyorum. O adam umurumda değil!"

Bozuk aksanı sinirlendiğinde daha da belirgin oluyordu.

"Buraya kadar gelmeye zahmet ettiniz, kusura bakmayın."

İyi düşünülmemiş, kısa sürede tasarlanmış planım beklediğim gibi işe yaramadı. Yine de beklediğimden kötü gitti. Bundan sonrasını kurtarabilir miyim, emin değilim. Muhtemelen şu anda geri dönsem hiç şüphe çekmemiş olurum.

"Ancak anneniz de orada ve çok üzgün!"

Düşünülmemiş planımın yanına bir de düşünülmemiş girişimimi eklediğimizde iyi sonuç vermeyeceğini tahmin etmek çok da zor değil. Geri dönmeliydim ama pes etmek istemiyorum. Çocuk arkasını dönüp bana korkmuş gözlerle baktığında da sıçtığım kesinleşmiş oldu.

"Benim annem ben küçükken öldü."

"Sikeyim!"

Genji kaçmak adına bir hamle yaptı. Kapıyı kapamak üzereydi ki omuz atıp engellemeyi başardım. Kapıyla birlikte savrulan genci yakalamak için koştum. Aralardan kaça kaça mutfağa kadar gelmişti. Ardından girip kapıyı ardımdan kilitlediğimde ne yapacağını bilemedi.

"Böyle olsun istememiştim."

Alçak mutfak penceresinin önünde durduğunda her şeyi batırmaya çok yakındı. 4. Kattan aşağı baktı. Atlayacağını sanmıyorum ama bu çocuğu yeteri kadar tanımıyorum.

"Şimdi ne yapacaksın?"

Yolun sonuna geldiğini biliyordu. yüzümde durumdan memnun bir ifadeyle ona yaklaştım. Köşeye sıkıştırdığıma emindim, gerçekten atlayacağını düşünmemiştim.

"HEY!"

Aniden atlamasıyla panik halinde hareket edip bir refleksle ince beyaz tişörtünden yakaladım ve yırtılmamasını umarak içeri çektim. Tehlike geçtiğinde ise yakasını bırakmayı mutfağın sert zeminine fırlattım.

"Sen manyaksın!"

"Asıl sen manyaksın!"

Şaşkın ifadem bana cevap vermesiyle ince bir gülümsemeye dönüştü. Bu çocuk sandığımdan ilginçti. Kaçma ihtimaline karşı yere fırladım ve bacaklarına oturdum. Ellerini yukarıda birleştirip ince bileklerini tek elimle kavradım.

"Bana ne yapacaksın?"

Cılız bir adam olmasa beni ne kadar zorlardı diye düşünmekten kendimi alıkoyamadım. Boşta kalan elimle tişörtünü yukarı sıyırıp kemikleri belirginleşmiş gövdesini okşadım.

"Bunların her birini teker teker kıracağım."Çocuğun korkudan gözleri dolduğunda gülümsemem daha da yayıldı. Heyecandan neredeyse kıkırdıyordum. Gözlerindeki korku, çaresizlik... Bağırsa da ağlasa da karşı koyamaya çalışsa da faydası yoktu. Bende acıma denen duygu eksikti. Kendi yanağımı sevgiyle çocuğun yanağına sürttüğümde zevkten benim de gözlerim de dolmuştu.

" Seninle oynamak için sabırsızlanıyorum."





♠︎

THE SUFFERERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin