Seul Kulesi’nin manzara odalarında yaklaşık 15 dakikadır “konuşmaları gereken konu” yerine manzara hakkında konuşmuşlardı. Luhan bir an için buraya neden geldiklerini unutmuştu. Şu an yeri olsaydı Kris’e teşekkür ederdi. Daha önce buraya küçükken, çok küçükken, yetimhane arkadaşlarıyla beraber gelmişti. Bakıcıları Zica onları bir iş gününde izin alıp buraya getirmişti. Ona her an tekrar tekrar minnet duyuyordu.
“Ne düşünüyorsun?” Kris manzaraya dalmış olan Luhan’ı düşüncelerinden uzaklaştırdı.
“Oh.. Hatıralarımı.”
“Hatıralarını?..”
“Ihm.” Luhan gözünü gökyüzüne dikerek kafa salladı.
“Çok mu uzaktalar?”
Luhan bu defa Kris’e baktı. “Ha?”
“Hatıraların.. çok mu uzakta?” diye sordu Kris “Gökyüzüne bakıyorsun.. Gökyüzü.. uzaklık demek.”
“Ah.. sanırım hatıralarım uzakta. Yaklaşık 14 sene kadar uzaktalar.”
“Aileni mi özlüyorsun?”
“Evet.”
“Onlara..” Kris konuşmakta kararsızdı. “...ne oldu? B-bak eğer konuşmak istemezsen..”
“Hayır. Hayır bu öyle bir şey değil. Benim.. ailem; Naphmo Yetimhanesiydi.” Luhan bu defa Kris’e dönmüştü.
“Peki ya ‘gerçek’ ailen?”
“Ah.. Onlar hakkında sanırım tam anlamıyla –hiçbir şey- bilmiyorum. Yetimhanelerde tüm çocuklara aynı hikaye anlatılır.” Luhan gözlerinin ıslandığını fark ettiği an tekrar Seul manzarasına döndü.
“Nasıl bir hikaye?”
“’Ailen seni çok seviyordu bu yüzden sen daha iyi şartlar altında yaşa diye buraya geldin.’ hikayesi ya da ‘Ailen seni çok seviyordu ama onlar artık bu dünyada değil ve seni cennetten izliyorlar.’hikayesi.”
“Neden tüm bu sebepleri “hikaye” olarak adlandırıyorsun?”
“Yaşımız kaç olursa olsun neyin gerçek neyin hikaye olduğunu biliyorduk. Bizi üzmemek için bu tarz şeyler kurguluyorlardı. İlk zamanlar inanıyorduk.. Tabii yeni gelen bakıcıların anlattığı hikayelerle eski bakıcılarımızın anlattıkları farklı olmasaydı, belki hala inanıyor olurduk.” Luhan son cümlesini söylerken gülmeden edemedi.
“Sana ne anlattılar?” Kris büyük bir ilgiyle dinleyip, aynı şekilde sorular soruyordu. Luhan’ı tanımak.. güzeldi.
“İkinci olan. Yani şu “Cennet Hikayesi.”
“Buna.. inanmıyor musun?”
“Ben sadece Zica’ya inanırdım. Onun anlattığına inandım ve.. inanıyorum.” Luhan Kris’e Zica’dan hiç bahsetmediğini fark ederek hızla devam etti. “Oh.. Zica benim bakıcım. Yani bakıcımdı.”
“Vay canına. Demek seninde bir zamanlar bakıcın vardı.” Kris Luhan’ı kıkırdatmayı başardığı için kendisini sessizce tebrik etti. “Peki Zica sana ne anlattı?”
“Açıkca bana ailemin şu an nerede olduğunu bilmediğini söyledi. Bunu söylediğinde Zica’nın iri göbeğine bir tane indirmek istedim. Ama o konuşmaya devam etti..”
Luhan daha dün gibi hatırlıyordu. Yine o inancının tazelendiği günü hatırladı.
**“Ailen cennette veya değil. Yeryüzünde veya değil. Belki gökyüzünde. Belki külleri kutuplarda.. Ailenin nerede olduğu önemli değil Lulu. Bir aile cehennemde yanıyor olsa dahi yeryüzündeki çocuğunu gözetler. Ve sen artık ağlamamalısın Lulu. Çünkü bilirler ki asıl cehennem ateş değil, çocuklarının gözyaşıdır.”**