Bu göğüs kafesimi sıkıştıran,
Ne diş ağrısına benziyor ne de baş.
Oluk bir ırmağın muazzam çağlayanından
Çağ atlıyor ruhum,
Kalbimin ve aklımın an be an mutluluğunu paylaştığı aşk oyunundan.
Evet, aşk bir oyun.
Başrolde sen ve
Ben, bu sözleri satırlara sığdırmaya çalışan.
Diyorum ya ne diş ağrısına benziyor ne de baş,
İçime işliyor yavaş yavaş.
Çözülmesi zor, yaşanması için ısrarlı ve kararlı olduğumuz bu yapbozun
Bir hikmeti var evet, ruhumuzdan almayıp bize ruh katan.
Söz gelimi değil,
Sözlerin bile ısrarlılıkla anlam kazanamadığı
İfadesi güç, yaşanması güç ve yaşaması tarifsiz hissiyattan...
Arta kalan hiçbir şey yok.
Hissiyatın bile az kaldığı,
Görüş mesafesinin uzak olduğu zamanlarda bile
Aşk mesafesinin bir karıştan daha yakın,
Yakın mahremiyetten
Öyle ki biz kavramının dışında hiçbir şey mahrem değil bize.
Bir tek biz, sanki birbirimize...
Sevgili!
Yaşıyoruz bu hayatı,
Üstelik yaşadığımıza dair bu hayatın
Bizden başka yok muadili.
Bir tek seninkiler ve ardından benimkiler.
Kaçırdığımız keçilerden bahsediyorum velhasıl,
Kelamımda, şu dünya da kanımca en mantıklı şey yaptığımız.
Başkalarına saydam ve yüzeysel olsa da,
"Sevmekten başka çareniz yok!" diyor bir deli.
Dünyanın en akıllıca cümlesini bir deliden işitmemiz,
Biz akıllıları yapmıyor mu deli?
Yoksa biz aklımızca hareket ederken mi yapıyoruz en büyük deliliği?
Diyorum ki bazen, "aklım var" diyeni,
Bir kalbi olan deliye değişmesek mi?
Neyse,
Ben olmuşum zaten gözlerinin müdavimi,
Bırakalım deli, deliyi görünce saklasın çomağını.
Deli deliye hasret kalsın, biz kaybedelim aklımızı.
Deli deliye hasret kalsın, ben yanındayken bile hasret kaldığım sana...
Hasretliğim hiç bitmesin yanıbaşımdalığına.
Dalgınlığına,
Darlığına.
Huzuruna,
Sürûruna.
Varlığına...
Diye uzadı gitti şiir enine boyuna.
Yeri kaldı kalpte,
Kalacak hep de,
İznin varsa eğer, uzanacak sonsuzluğuna...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
"SUS'AN DA KONUŞUR"
PoésieGeçmiş öğretir, Gelecek düşündürür, An konuşur... Hiçbir şiir yazılmamıştır, Bütün şiirler yaşanmıştır...