19- lotus çiçekleri saçılır her bir yanımıza

4K 435 120
                                    

    Medyadaki şarkıyla okumayı unutmayın.
Damien Rice- Colour Me In

Keyifli okumalar.♥️

Doğrular neydi, kime göreydi ya da ne işe yarardı bilmiyordu. 

Hiçbir zaman çoğunluğun doğru kabul ettiği basit kuralları takip etmek gibi bir yükümlülük altına girmemişti. Kendi doğruları vardı. Kendi düşünceleri ve kendi cümleleri. Çoğunluğun ne yaptığı onu ilgilendirmezdi. Aykırı olmayı seviyordu. 

Kendi doğrularını yaratıyor, oyunu kendi piyonlarıyla oynuyordu fakat tam da şu an, yatağının eskimiş ahşaptan başlığına yaslanıp yorganını bacaklarına sermişken oyunun, piyonlarını daha hiç başlamadan yerle bir ettiğini rahatsız edici bir çıplaklıkla fark ediyordu. 

Ocak ayının ortalarını geçeli birkaç gün oluyordu.

Hiç bitmeyecekmiş gibi etrafa serilmiş beyaz örtü çoktan yer yer soyulmuş, çıplak toprak yeni bir bedene bürünmüş gibi tekrar yeryüzüne çıkmıştı. Yine de hava hala iki ucu keskin bir bıçak gibi rüzgarlarını estiriyor, değdiği her bir teni hiç zorlanmadan kesip yaralıyordu. 

Salı akşamıydı. 

Günün son öğününü yeyip odalarına çekilmeleri arasından altı saat, Taehyung'un Hoseok'un peşinden sürüklenip tüm duvarlarının yıkıldığı o gece üzerinden tamı tamına beş gün geçmişti. Kızıl saçlı olanın kendisini okulun çoktan sessizliğe bürünmüş bir koridorunun köşesine çekmesine izin vermiş, sırtlarını arkalarındaki duvara yaslarken mermer zeminde yan yana oturmalarına ses çıkartmamıştı. 

Orada ne kadar süre oturup diğerinin birbiri ardına sıralanmış cümlelerini dinlediğini bilmiyordu, bacakları uyuşmuş, bedeni acizliğini belli edercesine soğuktan ince bir yaprak gibi tir tir titremişti ve en sonunda orada öylece diğerine bakarken geçirdiği geri kalan tüm süre boyunca cümleleri sindirmeye çalışmıştı. Hala çalışıyordu.

Jungkook'a bir şey söylememişti. Söylemek istemediğinden değil, Hoseok daha konuşmaya başlamadan önce tüm ciddiyetiyle gözlerine bakıp söylememesini rica ettiğinde kabul edivermişti ama şimdi, omurgasından yukarı tırmanan pişmanlık filizleri, en yakın arkadaşından gizlediği şey için belini büküyordu. Ağır bir yüktü. Eh, sonuçta Taehyung'un üzerine toz kondurmaması gereken bir en yakın arkadaş unvanı vardı ve şimdiye kadar diğerinden bir şey gizlememişti. Tamam, belki birkaç küçük şey gizlemiş olabilirdi ama bu farklıydı. Küçük olmakla alakası yoktu. Başlı başına diğerini ilgilendiriyordu ve altını tükenmez kalemle birkaç kez çizerek tekrar belirtmek gerekirse, hayır bu kesinlikle öyle önemsiz, küçük bir şey değildi. 

Kesinlikle değildi. 

" Neden hala uyumadın?" Odanın diğer tarafından tonunu ezbere bildiği boğuk ses yankılandığında daldığı düşüncelerden çekip çıkarıldı, Taehyung. 

"Uyuyacağım birazdan, sen uyumaya devam et," dedi.  Yataklarının arasında odayı aydınlatan yegane ışığın giriş noktası, ahşap pervazla kaplı camdan içeri mahzun ay ışıkları süzülürken diğerinin çoğu gölgede kalmış uykulu suratına baktı. Suçluluk duygusu her yerdeydi. 

Belki söylemeliydi, böylesi herkes için daha iyi olurdu ama Hoseok'un sesi kulaklarında ilk günkü netliğini korurken gergin bir yutkunuş bıraktı. Söylememeliydi. Söz vermişti. 

" Canın mı sıkkın senin?" Jungkook, diğerinin cümlesini duymazdan gelerek kafasını yastığından kaldırdı. Şimdi sesi daha canlı çıkıyor, uykunun hançerlediği ses telleri teker teker kafidemsi tonuna tekrar bulanıyordu. "Birkaç gündür çok durgunsun."

mirror of erised ϟ yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin