Keyifli okumalar.
-
Gözleri hiçlikten oluşmuş bir karanlığa açıldığında sakin bir nefes dudaklarından aşağı döküldü. Kirpikleri titreşiyor, artık aşinası olduğu zeminde kaygısız adımlar atarken eliyle kendisinden çokta uzakta olmayan duvardan destek alıyordu.
Karanlığı en çokta buradayken sevmiyordu. Nefesi sıklaştı. Adımları hızlandı. Aşinası olduğu sesin yankılarını yakalamaya çalışırken kulaklarını kabarttı. Elleri taştan duvarın çıkıntılarıyla pürüzlü bir yol izlerken gözlerini karanlığa alıştırdı. Göğsü alışkanlıkla normal ritmine döndü. Ses bir ton daha yakından çalındı ve o, hiç bitmeyeceğini düşündüğü hiçlikte bir adım daha attı. Yol onun adımlarına paralel olarak biraz daha uzuyor, ciğerleri fazladan bir damla nefes için çırpınırken bacaklarına saplanan ağrıyı görmezden gelmeye çalışıyordu.
Bakışları omzunun arkasına kaydı. Hiç.
Hiçbir şey. Zemin kaybolmuş, duvarlar görünmez bir silgiyle silinmiş, geriye sadece omurgasından yukarı tırmanan tanıdık korku kalmıştı. Önüne döndü. Bu sefer adımları birbirine karışıyor, zihni bunun bir oyundan ibaret olduğunu kendine hatırlatmasına rağmen kırmızı ışıklarıyla dönüp duran sirenlerini yakıyordu. Ses yakınlaştı. Saç diplerinden alnına akan ter damlasının gıdıklayıcı sıcaklığını hissetti. Kolları iki yanına salınırken omuzları bin yıllık bir tonla kamburlaştı.
Ortasında durduğu karanlıktan nefret ediyordu. Dudaklarındaki acı kıkırtıyı havaya bırakırken ilerlemeye devam etti. Korkuyordu. Her bir seferinde olduğu gibi kalbi isyan ediyor, kanı damarlarında fokurdarken kulakları çınlıyordu. Korku her yerdeydi. Korku içindeki kazanların içinde, kor ateşler üstündeydi. Alışamıyordu.
Gözleri, küçük bir parıltıyı yakaladığında adımlarını hızlandırdı. Oradaydı. Ses yakınlaşıyor, nefesi boğazını yakıyordu. Işığa yaklaşırken bacakları birbirine dolandı. Oradaydı. Oraya gitmeliydi. Soğuk zeminden destek alarak düştüğü yerden kalktı. Bacaklarındaki güç çekilse de umursamadı. Savsak adımları önce düzene girdi, hemen sonrasında hızlandı ve en sonunda koşmaya başladı.
Sönük ışığı takip etmeliydi. Oradaydı. Kesinlikle oradaydı. Dudakları diğer seferlerde olduğu gibi bir gülümsemeye bulandığında biraz daha hızlandı. Ağzına dolan tuzlu tatla gözleri büyüdü. Sahi, ne zamandır ağlıyordu? Ciğerlerinden yükselen hırıltılı sesle adımları yavaşlasa da koşmayı kesmedi. Oradaydı. Işık oradaydı. O, oradaydı.
"Jungkook!"
Kulaklarına yabancı gelen çığlığı, kırılmış cam parçaları gibi karanlık tarafından yutuldu. "Jungkook!" dedi, bir kez daha. Neden duymuyordu onu? Neden, hiç duymuyordu onu? Ona koşuyordu. Karanlık her yerdeyindeydi. Işık oradaydı. Çok az.
Çok az daha. Elini uzatsa dokunabilir miydi? "Jungkook!"
Çatlak sesi ağzında yuvarlandı. Konuşuyordu. Sesi çok yakındaydı. Gülüşünü duyabiliyordu. Peki neden o, onun sesini duyamıyordu? Çığlıkları karanlığa karışırken yere yuvarlandı. Gözyaşları burnunun üzerinden akıp yere damladı. Bir kez daha.
Bir kez daha denerse, ulaşabilir miydi? Ulaşmak zorundayım, diyordu ayağa kalkmaya yeltendiğinde. Ulaşmak zorundayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mirror of erised ϟ yoonkook
FanfictionBir saydam duvarın iki ucunda yansımalarımız. Ellerinin sıcaklığı ellerimde, gözlerin gözlerimde. Bir saydam duvar, Tut ellerimi, düşer miyim bir daha hiç? "erised stra ehru oyt ube cafru oyt on wohsi" Hogwarts!au × yoonkook